Hz. Ammar, önce beklemeyi kabul etti. Nöbete durdu. Abbad da hemen namaza başladı. Bu sırada çok yorgun olan Ammar uyuyuverdi. Abbad bin Bişr’in, arkadaşının uyuduğundan haberi yoktu.
Namazına devam ederken, mücahitleri takip eden bir müşrik onu gördü. Bu fırsatı kaçırmak istemedi. Hemen yayına bir ok yerleştirip fırlattı. Müşrikin oku Hz. Abbad’a saplandı. Hz. Abbad, İlahî huzurdaydı. Öyle bir huşu içindeydi ki, vücuduna saplanan ok değil, sanki bir dikendi… Hiç tavrını bozmadı. Eliyle oku çekip çıkardı ve yere bıraktı. Namaz kılmaya devam etti. Üçüncü defa fırlayıp gelen oku da öbürleri gibi eliyle çıkarıp yere koydu, rükû ve secdeye vardı. Selam verdi. Artık iyice hâlden düşmüştü. Gitti, arkadaşını uyandırdı. Hafifçe:
“Kalk, otur! Ben kımıldamayacak hâlde yaralandım.” dedi.
Gözlerini açan Hz. Ammar bir de ne görsün, Abbad’ın her tarafından kanlar boşalıyordu! Durumu anlamıştı:
“Sübhanallah! O müşrik sana ilk oku attığı zaman beni niçin uyandırmadın?!” diye sordu. Hz. Abbad şu karşılığı verdi:
“Ben namazda uzun bir sûreye başlamıştım. Sûreyi bitirmedikçe kesmek istemedim. Oklar üzerime art arda gelmeye başlayınca, uyandırıp sana haber vermek için okumayı kestim, rükûa vardım. Vallahi Resûlullah’ın korunmasını emrettiği boğaz ağzını korumayıp kaybetmiş olmaktan korkmasaydım, sûreyi bitirmeden kendim biterdim [ölürdüm]!