Hicret’ten az önce, Medine’de tebliğle vazifelendirilen Hz. Mus’ab bin Umeyr’in (r.a.) eliyle çok sayıda Medineli, İslam’ı seçmişti. Hac mevsimi gelince 2’si kadın, 75 kişilik bir heyet, Hz. Mus’ab’la birlikte Mekke’ye gitti. Esasen kafile 500 kişilikti. Çoğunluğu müşrikler teşkil ediyordu. Onlar da hac mevsiminde Kâbe’ye giderek putlara tapıyor, kendilerine göre bunu hac sayıyorlardı.
Medineli Müslümanlar, Peygamberimizle geceleyin görüşmek üzere anlaştılar. Fakat bu haberi müşriklerden gizli tutuyorlardı. Ka’b bin Mâlik (r.a.) birkaç Müslüman’la, henüz o zaman müşrikler safında bulunan Abdullah bin Amr’e giderek, onu hidayete davet etti. Çünkü bu zat, Hazreç kabilesinin ileri gelenlerindendi. Eğer iman ederse kabilesinden pekçok kimsenin de kurtulmasına vesile olabilirdi. Şu teklifte bulundular:
“Ey Câbir’in babası! Sen bizim efendimiz ve büyüklerimizdensin, muhterem ve herkesçe tanınan bir insansın. Biz senin gibi şerefli ve kabilesi içinde belli bir yeri olan birisinin cehenneme odun olmanı istemeyiz.”
Bu sözlerden sonra Müslüman olmasını teklif ettiler. İtiraz etmeyip kalbinin İslam’a ısındığını hissettikleri zaman da Resûl-i Ekrem’le buluşacaklarını bildirdiler. Zaten fıtraten temiz ruhlu ve sevimli olan Abdullah bin Amr, çok geçmeden iman ederek saadete kavuştu.[1]