“’Allah yolunda öldürülenleri ölü sanma. Onlar Rab’lerinin katında hayat sahibidirler ve O’nun nimetleriyle rızıklanırlar.
“Onlar, Allah’ın kereminden bağışladığı nimetlerle sevinç içindedirler. Arkada kalan ve henüz kendilerine katılmamış olan kardeşlerinin ahiretteki hâllerini görüp sevinirler ve bilirler ki, onlar üzerine hiçbir korku olmayacak ve onlar hiçbir üzüntüye uğramayacaklardır.
“O şehitler, Allah’tan kendilerine erişen büyük bir nimetle, pek ziyade bir mükâfatla ve müminlerin mükâfatını Allah’ın zayi etmediğini görmekle sevinirler.”[5]
Bu haberi duyan Hz. Câbir’in sevincine diyecek yoktu…[6]
Aradan 46 yıl geçmişti… Hz. Abdullah’ın kabri sel sularının akıntı yerindeydi. Akan sular toprağı iyice oyunca şehitlerin kabirleri açılmıştı. Başka tarafa nakledilmeleri gerekince, mezarları açtılar. Şehitler sanki yeni vefat etmiş gibiydiler. Cesetleri hiç değişmemiş ve bozulmamıştı. Kabir açılır açılmaz misk gibi bir koku yayıldı. Uyur gibiydiler. Hz. Abdullah yaralandığı zaman elini yarasının üzerine koymuştu. Mezar açılıp eli yarasının üzerinden ayrılmak ve uzatılmak istenince yarası kanamaya başladı. Sonunda eli olduğu gibi bırakıldı. Kanama da durdu…[7]