Sahabilerin hepsinin sünnete değer verip ona tabi olmak hususunda azami gayret gösterdiklerine şüphe yoktur. Fakat bazıları, sünnete bağlılık noktasında çok daha ileriydiler. Hele bunlardan bir tanesi vardı ki, kılı kırk yararcasına Resûlullah’a uymaya çalışırdı. Sadece ibadetle ilgili hususlarda değil, beşerî işlerinde dahi Peygamberimizi taklit ederdi. Mesela Resûlullah bir yere giderken nerede inmiş, ne şekilde yürümüş, hangi sokaktan geçmiş, nerede oturmuş, nerede abdest almış ve nerede namaz kılmışsa aynısını tatbik ederdi. Müslümanlar bunu bildiklerinden, onda ne görseler “sünnet” diye tereddütsüz yapmaya çalışırlardı.
Bir defasında saçlarının tamamını kestirmişti. Bir taraftan tıraş oluyor, bir taraftan da yanındakilere, “Ey insanlar, bu, sünnet değildir. Fakat saçlarım bana eziyet verdiği için kestiriyorum.” demek mecburiyetinde kalıyordu. Çünkü onların sünnet zannıyla böyle yapmalarından endişe etmişti. İşte bu bahtiyar sahabi, Hz. Ömer’in oğlu Hz. Abdullah’tan başkası değildi.
Hz. Abdullah, babası Müslüman olduğunda beş yaşlarında bir çocuktu. Bu sebeple hiç puta tapmamıştı. İslamiyet’i anlayabilecek bir yaşa geldiğinde hemen Müslüman oldu. Daha sonra da Medine’ye hicret etti.