Abdullah bin Revâha, Peygamberimizin mümtaz ve kahraman şairlerindendi. Müşriklerin küfür ve cehaletlerini yüzlerine vuran, onları his ve şuuru olmayan putlara tapmakla ayıplayan şiirleri, Resûlullah’ın takdirini kazanmıştı. Peygamberimiz onu şöyle taltif etti:
“Varlığım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, onun sözleri, Kureyş müşriklerine ok yağdırmaktan daha tesirlidir.”[4]
O, şiirleriyle sadece müşrikleri kınamakla kalmamış, Peygamberimizi metheden çok güzel şiirler de söylemiştir. Bu şiirlerinden birisi şu mealdir:
“Şafak söktüğü, tan yeri ağardığı sırada, ne mutlu bize ki, aramızda Resûlullah bulunuyor ve Kur’ân okuyor. Dalalet ve sapıklıktan sonra bize doğru yolu o göstermiş, gönüllerimiz de ona tereddütsüz inanmıştır. O, Allah’tan her ne tebliğ ettiyse vuku bulmuştur. Müşrikler yataklarında uyurken, o yanını döşeğinden uzaklaştırmış olarak gecelerdi.”
Peygamberimiz, Abdullah bin Revâha’nın bu şiiri üzerine, “Şüphesiz kardeşimiz batıl söz söylemez.”[5]buyurarak hem Hz. Abdullah’ı takdir ediyor, hem de şiirdeki şaşmaz ölçüyü veriyordu. Şiir, batılı tasvir etmemeliydi.
“Şairlere ancak azgınlar uyar.”[6]mealindeki âyet nazil olduğu zaman Abdullah bin Revâha, Hassan bin Sâbit ve Kâ’b bin Mâlik gibi kudretli şair sahabiler mahzun bir şekilde Resûlullah’ın huzuruna vardılar ve:
“Yâ Resûlallah! Cenâb-ı Hak bu âyetleri indirirken elbette bizim de şair olduğumuzu biliyordu.” dediler. Peygamber Efendimiz:
“Siz, azgınların kendilerine uyacağı şairler değilsiniz.” dedi ve “Ancak inanıp salih amel işleyenler, Allah’ı çok zikredenler ve haksızlığa uğradıklarında haklarını alanlar bunun dışındadır.” mealindeki âyeti[7]okuyarak, “İşte siz bunlardansınız.” buyurdu. Onlar da sevinerek oradan ayrıldılar.