?>

Hayatın Aceleciliği: Nereye Koşuyoruz?

Sabah gözlerimizi açtığımız andan itibaren bir koşuşturmanın içine dalıyoruz. Kahvaltımızı aceleyle yapıyor, bir yandan çantamızı toparlıyor, diğer yandan yapılacak işler listemizi zihnimizde döndürüp duruyoruz.

Ahmet Yasin Azizoğlu

4 ay önce

Günün sonunda yatağa başımızı koyduğumuzda ise zihnimiz hâlâ dönüyor: “Bugün şunu yapmayı unuttum, yarın mutlaka halletmeliyim.”
Peki, bu acele neden? Hangi varış noktası bu kadar acil ve vazgeçilmez?
Hayatın temposu hepimizin üzerinde ciddi bir baskı kuruyor. Daha fazlasını başarmak, daha hızlı hareket etmek, bir adım öne geçmek… Ancak unuttuğumuz bir şey var: Hayat bir yarış değil. Ya da en azından olmak zorunda değil. Her sabah güneşin doğuşu, yürüyüş yolundaki çiçeklerin kokusu ya da bir dostun içten bir gülümsemesi... Acelemizden ötürü bunları kaçırdığımızın farkında mıyız?
Bu hız çağında durup nefes almak bir lüks gibi görünse de, aslında en büyük ihtiyaçlarımızdan biri. Bir an durup düşünelim: Son kez ne zaman hiçbir yere yetişme kaygısı olmadan bir fincan kahve içtiniz? Ya da sadece kendi düşüncelerinizle baş başa kaldınız?
Belki de bu yazıyı okurken bir yandan başka bir işe yetişmeye çalışıyorsunuzdur. Ama hadi, bir dakika durun. Şu an elinizdekini bırakın ve sadece etrafınıza bakın. Derin bir nefes alın. Çünkü hayat, gerçekten yaşandığında güzeldir.
Belki de acele etmeden, her ânın tadını çıkararak ilerlemeyi öğrenmeliyiz. O zaman bu aceleciliğin bizi nereye götürdüğünü değil, durmanın bize neler kattığını konuşuruz.
YAZARIN DİĞER YAZILARI