?>

SÖZ VE SORUMLULUK

Mahmut YILDIZBAŞ

2 yıl önce

Allah(c.c.), insanı en güzel biçiminde ve
fıtratında ve tabiatında iyilik olacak şeklinde
yaratmıştır. Insan bu tabiatını güzel ahlaka sahip
olmakla korumaya çalışmaktadır. Kişi iyilik

yönünü unutur ve hatalar yaparsa ahlakı

kötüleşir ve sahibi olduğu iyilik yönünü korumaz

bir duruma düşmektedir.

Dinimiz Islam, insanın iyi fıtratına sahip
çıkıp, hem dünyada hem ahirette mutlu,
huzurlu ve güven içinde olmasını ister. Bunun
için mümin, yaptığı amellerinin, hayır ve hasenatının

değerini bilip ahirette boşa gitmemesi ve

zayi olmaması için sözlerine ve davranışlarına
dikkat etmelidir. Kötü ahlaka ve davranışa sahip

olmaması için gayret sarf etmelidir.

Müslüman, her zaman Allah(c.c.)'ın gözetimi
altında olduğu, dünyada yaptığı iyilik ve
kötülüğü göreceği ve bu karşın ahirette hesaba
çekileceğinin şuurunda olmaktadır. Bu nedenle
ayet ve hadisler bize, dünyada kazandıklarımızın

ahirette heba olmaması için yol gösterip

tavsiyelerde bulunmaktadır. Dünyada ve

ahirette insanı ve özellikle de Müslüman'ı sıkıntıya

sokan ve uzak durması gereken hasletlerden

bazılarını şu şekilde ifade edebiliriz:

1. Gıybet/Dedi-Kodu Etmek

Gıybet etmek, dinimizin yasakladığı, güzel
ahlakı bozan ve ahiret vebali ve kul hakkını
içeren kötü ve günah bir davranıştır. Bundan
dolayı Allah(c.c.) gıybet etmenin kötü bir
davranış olduğu hakkında şöyle buyurmaktadır:

"Ey iman edenler, birbirinizin gıybetini yapmayın,"

(Hucurât, 49/12). Gıybet etmek, kötü

bir haslet olduğu için manevi vebali de çok
büyük olduğu konusunda Allah(c.c.), yukarda
zikrettiğimiz ayetin devamında şöyle buyurmaktadır:

"Sizden birisi, ölmüş olan kardeşinizin

etini yemekten hoşlanır mı? Bak bundan tiksindiniz!
Allah'a itaatsizlikten de sakının. Allah tövbeleri

çokça kabul etmektedir, rahmeti sonsuzdur."(

Hucurât, 49/12). Hz. Âişe(r.a.) bir gün
Hz. Peygamber(s.a.v.)'e : "Ey Allah'ın Resûlü,
şöyle şöyle olan Safiyye sana yeter!" demiştim. -

Bu hadisi rivayet eden bazı raviler, Hz.

Âişe(r.a.), bununla, Hz. Safiyye(r.a.)'nin kısa
boylu oluşunu kastetmişti.- Bunun üzerine
Resûlullah(s.a.v.) : "(Ey Âişe), öyle bir söz
söyledin ki, eğer o söz denizin suyu ile karışsaydı

onu dahi bozardı." Buyurdu (Ebû Dâvûd,

Edeb, 35; Tirmizî, Sıfâtü'l-kıyâme, 51).

Dinimiz Islam'ın uygun görmediği ve

Müslüman bir şahsiyette bulunmaması gerektiğini
ifade ettiği gıybet nedir, nasıl anlamımız

gerekiyor? Gıybetin, ne anlama olduğu konusunda,

Hz. Peygamber(s.a.v.), ashab-ı kirama şöyle
bir soru yöneltti: "Gıybet nedir, bilir misiniz?"
Sahabe-i kiram: "Allah ve Resûlü daha iyi bilir"

dediler. Hz. Peygamber: "Gıybet, din kardeşini

hoşlanmadığı bir şey ile anmandır" buyurdu.
"Söylenen ayıp eğer o kardeşimde varsa, ne dersiniz?"
diye soruldu. "Eğer söylediğin şey onda
varsa gıybet ettin; yoksa, o zaman ona iftira

ettin demektir," buyurdu. (Müslim, Birr 70)

Dünya hayatında insanların gıybetini yapanların
ahirette karşılaşacağı cezanın dehşetli
tablosunu Enes b. Malik(r.a.)'in rivayet ettiği bir
hadis-i şerifte şöyle ifade edilmektedir: Hz.
Peygamber(s.a.v.)'in şöyle buyurdu: Hz.
Peygamber(s.a.v.): "Mirac'a çıkarıldığımda bir
topluluğun yanından geçtim. Bunlar bakırdan
tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmalıyorlardı."

Bunun üzerine: "Ya Cebrail, bunlar

kimdir?" dedim. Cebrail: "Bunlar, insanların etini

yiyen (gıybet eden)ler, onların şereflerine ve
onurlarına ilişenlerdir." Dedi. (Ebû Dâvûd,

Edeb, 35)

Allah(c.c.) dil nimetini, kendisini zikretmek,

hak ve hakikati anlatmak, hayır ve iyilik konuşmak
ve nimetlerine karşı şükretmek için vermiştir.
Mümin bir şahsiyete düşen vazife, dil
nimetinin değerini bilip ona göre hareket etmek
ve insanların gıybetini etmemektir. Çünkü
ahirette her nimetten sorulacağız. Dil bir nimettir;
ondan da sorulacağız. Allah(c.c.) bu konuda
şöyle buyurmaktadır: "Nihayet o gün nimetlerden

elbette sorguya çekileceksiniz."(Tekâsür,

102/8) Müslüman, dilinden zarar görülmeyen,

konuştuğunda iyilik üzerine konuşan ve faydasız
olan hususlarda susan ve diline sahip çıkan
örnek bir kişiliğe sahiptir. Nitekim Hz.
Peygamber(s.a.v.), bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"Müslüman, Müslümanların, onun elinden

ve dilinden güven içinde olduğu

kimsedir"(Buhârî, Îmân, 5; Müslim, Îmân,

65,66); "Allah'a ve ahiret gününe inanan, ya

hayır söylesin ya ada sussun."( Buhârî, Edeb, 31;

Müslim, Îmân, 74)

2. Sû-i Zân/Kötü Önyargıda Bulunmak

Zan, hakkında kesin bilgi sahibi olmayan bir

hususta ön yargıda ve düşüncede bulunmaktır.
Bu da ikiye ayrılır; Hüsn-ü zan ve sû-i zan.
Hüsn-ü zan: Bir kişi hakkında iyi düşünceye ve
yargıya sahip olmaktır. Örnek olarak; Bizi her
gördüğünde selam veren birisinin, dalgınlıktan
dolayı bize selam vermeyip önümüzden geçmesi
durumunda şöyle bir düşünce ve yargı sahibi
olmak "Demek ki beni görmedi veya bir şeye
dalmış. Su-i zan: Bir kişi hakkında kötü düşünceye

ve yargıya sahip olmaktır. Bizi her

gördüğünde selam veren birisinin, dalgınlıktan
dolayı bize selam vermeyip önümüzden geçmesi
durumunda şöyle bir düşünce ve yargı sahibi
olmak "Gördüğü halde selam vermedi. Bu
arkadaşım değişmiş, Kibirli ve gururlu olmuş"

Dinimiz Islam, sû-i zan etmeyi ve sahibi

olmayı uygun görmemiş ve onun bir günah
olduğunu ifade etmiştir. Müslüman bir kişi bu

kötü hasletten uzak durması gerekiyor.

Allah(c.c.) sû-i zandan uzak durulması gerektiği
hakkında şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler!
Zannın çoğundan sakının; çünkü bazı zanlar

günahtır." (Hucurât, 49/12) Hz.

Peygamber(s.a.v.) sû-i zandan sakınılması gerektiği
hususunda şöyle buyurmaktadır: "(Sû-i)zandan
sakının. Zira zan, sözlerin en yalanıdır."

(Müslim, Birr, 46; Buhârî, Nikâh, 46).

Resulullah(s.a.v.) Tebük'te cemaat içinde otururken:

"Ka'b b. Mâlik ne yaptı?" dedi. Bunu

üzerine Benî Selime'den bir adam: " Ya

Resulullah! Giysilerine ve boyuna, posuna bakıp

gururlanması, onu alıkoydu." Deyince Muâz b.

Cebel(r.a.) ona: "Ne kötü bir söz söyledin."

Dedi. (Sonra Hz. Peygamber'e dönerek)

"Vallahi, ya Resulullah, Ka'b hakkında iyilikten

başka bir şey bilmiyoruz." Dedi.

Resulullah(Muâzb. Cebel'in bu düşüncesini hoş
görerek) sustu.(Buhârî, MegâzÎ, 80; Müslim,

Tevbe, 53)

Müslüman, diğer Müslüman kardeşleri

hakkında iyi niyet (hüsn-ü zan) beslemelidir.

Zira bu dinimizin gereğidir. Ayrıca fitnenin def'i
böyle bir tutumu gerekli kılmaktadır. Birbirimiz
hakkında iyi düşünmeli ve birbirimize müminler

olarak güvenmeliyiz. Imam Gazzalî, sû-i zannı

'kalp ile gıybet' şeklinde tanımlamış; 'bir kimsenin
ayıbını, insanın kendi kendine söylemesini'
bile reddetmiş; kalp ile gıybeti, 'gözü ile kötü bir
şeyi görmeden, kulağı ile duymadan, bir kimseye
sû-i zanda bulunmak' şeklinde tarif etmiştir.

(Gazzalî, Kimyayı Saadet, s.388, Merve

Yayınları, Istanbul)

YAZARIN DİĞER YAZILARI