Yol hazırlığı yapan bir insanı gördüğümüzde soracağımız “Nereye gidiyorsun?”, “Ne için gidiyorsun?” soruları olur. Dünya misafirhanesinde konaklayan insan da yolculuğa çıkan kişi gibidir. Kendine nereye gidiyorum, bunca çaba, gayret iş güç ne için diye sormalıdır.
Yolculuğunun sonunda kendini nerede bulacak telaşı insanlık serencamında gerekli bir bilinçtir. Hedefini bilerek yola çıkan için mesele yoktur. Öncesinde bildiği hazırlandığı bir hedefe gidenler vardıkları menzilde şok geçirmezler.
Âlemdeki akışta bitmeyen geliş gidişte, hiç aksamayan muhteşem bir nizam var ve Duha Suresi’ndek “bir işi bitirince diğerine koyul” ayetinde buyrulduğu gibi bizler de bu akışın bir parçası olarak sürekli hareket halindeyiz. Bu hareketlilik, bu akış kainattaki “temadiyyet sırrı” ile bütünleşmek, kesretten vahdete ulaşmaktır.
Tam bu noktada insan bireysellikten de sıyrılıp bir bütüne ulaşmalı, bütünün bir parçası olduğunu unutmamalıdır. Geçen haftaki yazımızda değindiğimiz gibi cemaat olmada, ümmet bilincinde sırlar bulunmaktadır ki Rabbimiz ibadetlerde de cezai kefaretlerde de topluluğa yönelik bir takım mükellefiyetler emretmiştir.
Örneğin Resul-i Ekrem (s.a.s) hayatının son ânına kadar namazın cemaatle kılınmasına büyük önem vermiş, ashâbına tavsiye etmiş ve karşılığında büyük sevapların verileceğini müjdelemiştir. Çünkü bir araya gelen topluluk kuru kalabalık olmaktan uzaklaşıp nitelikli bir topluluğa dönüşür. İnsanların eşit olduğu ve iman kardeşliğinin her şeyden üstün olduğu ruhaniyetinin yaşanacağı ilk yer cemaatle namazdır.
Cemaatle namaz, müslümanlar arasında sevgi ve dayanışma sağlar. Bilenler bilmeyenleri eğitir. Sosyal iletişimin en güzel şekilde yaşandığı bir imkândır. Gündelik hayatın meşgaleleri nedeniyle giderek yalnızlaşan insanın sosyalleşmesi için en güzel vesiledir. Ayrıca cemaatle namaz, müslümanların birbirlerinin sıkıntılarından, sevinçlerinden ve gündemden haberdar olmaları açısından oldukça önemlidir. Cami ve cemaat gibi değerlere sahip olan bir toplumda, bunlar yaşatıldığı müddetçe herhangi bir iletişimsizliğin ve huzursuzluğun olmaması beklenir.
Cemaatle namaz, evden, işten, dünyevîlikten; Allah’ın evine, O’nun katına sığınılan bir hicrettir âdeta. Yalnız olduğunu hissettiğin bir anda topluluğa karışmak, damla olmaktan çıkıp deryada kaybolmaktır. Sorunlar ve sıkıntılarla mücadelede ümmetin vahdaniyetinde kendine eş, yoluna yoldaşlar olduğunu görmektir. Oruç tutarken, hac yaparken hissedilen aynı hedefe yönelmenin, aynı amaca hizmet etmenin, aynı yola baş koymuş olmanın huzurunu ve sevincini yaşamaktır.
Cennet dostlarla yaşanır. Engeller birlikte aşılır, damlalar bir araya gelince sel olur akar. Bu sebeple bireyciliğin dayatıldığı günümüz atmosferinden sıyrılıp, ümmet olma ve cemaat ruhunun canlandırılması insanın en temel ihtiyaçları arasındadır. Hava gibi su gibi elzemdir. Aksi takdirde yalnızlığında bocalayıp durmaktan insan helake sürüklenir.
Toplulukta rahmet, ayrılıkta azap vardır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) “Şeytan, insanın kurdudur. Tıpkı sürüden ayrılan koyunu kapan kurt gibi. Sakın gruplara bölünmeyin. Cemaatten, toplumdan ve mescitlerden ayrılmayın!” buyurmuştur. (Ahmed, II, 400; V, 335; Hâkim, I, 73/59)