Diyarbakır’ın en özel el sanatlarından biri olan altın hasır bileziği, hem Türkiye’de hem de Avrupa ve Orta Doğu’da büyük bir ilgiyle karşılanıyor. Yüzyıllardır süregelen bir kültürel miras olan hasır bilezik, Diyarbakır’ı uluslararası arenada temsil eden önemli simgelerden biri olarak biliniyor.
Fabrikasyon üretime uygun olmayan bu özel bilezikler, tamamen el emeğiyle, titiz bir işçilikle hayat buluyor. Yüzlerce yıllık bu geleneği yaşatan ustalar, her bir bileziği incelikle işleyerek düğünlerde tercih edilen değerli bir takı haline getiriyor. Daha önce Süryani ve Ermeni ustaların elinde şekillenen bu sanat, bugün Diyarbakırlı Kürt ustaların yeteneğiyle devam ettiriliyor. Bilezikler, yalnızca bir takı değil, aynı zamanda el emeği ve kültürel mirasın zengin bir ifadesi olarak da görülüyor.
Diyarbakır’ın bu eşsiz zanaatı, her aşaması özenle gerçekleştirilen ve usta ellerde hayat bulan bir sanat eseri olarak takdir topluyor.
Diyarbakır'ın ilk hasır ustası!
Diyarbakır'ın ilk hasır altın bileziği ustası Şaban Şükrüoğlu, 40 45 yıldır bu işi yaptığını belirterek,
"Baba mesleğini yapıyorum; hasır bilezik imalatı yapıyorum. Ancak benim sadece bir branşım yok, yaklaşık 10-15 branşta çalışıyorum. Terkari, habbe, kirşiş, ne ararsan bende var. Çünkü eski ustalardan öğrendiklerimi hepsini uyguluyorum. Son usta benim. Benden önce başka kimse yok, ama benden sonra bu işi yapan daha genç ustalar var, mesela 35-40 yaşlarında. İyi ustalar da var; onlar da güzel işler yapıyor. Ben de yaklaşık 9 yaşında bu işe başladım, çünkü babam da kuyumcuydu. 9 yaşında çırak olarak başladım ve o zamandan beri çalışıyorum. Hemen hemen 40-50 yıl oldu. Babamdan öğrendim bu mesleği. Babam çarşıda esnaftı, imalat yapıyordu. Beni başka bir kuyumcuya çırak olarak verdi. Beni verdiği usta, babamın eski çırağıydı. Yani babam, kendi çırağının yanına beni bıraktı. Orada 8 sene çalıştım. Ali Çölba isminde bir ustayla çalıştım. Orada çalıştıktan sonra, o dönemde hasır işçiliğini bilmiyordum. Diğer pres, sıcak döküm gibi işleri yapıyordum, fakat hasır yapmayı bilmiyordum. Askere gidip döndükten sonra hasır işini öğrendim ve öğrendiklerimin üzerine sürekli yenilik katarak, şimdi mükemmel seviyede hasır yapıyorum." dedi.
Mesleğe Kadınlardan yoğun ilgi!
Usta Şükrüoğlu, Hasır mesleğine kadınladan yoğun ilgi olduğunu vurgulayarak,
"Hem yapıyorum hem de iki kadın stajyerim var; onlara da öğretiyorum. Bu mesleğe erkeklerden fazla ilgi yok, ama kadınlardan büyük bir ilgi var. Erkek çıraklar genelde "Ne kadar maaş alacağım?" diye soruyor, sanata değil paraya odaklanıyor. Ancak bazı kadınlar işi öğrenmek için üstüne para veriyor. Hasır altın ürünler tamamen el yapımıdır. Fakat sonradan döküm yöntemine geçildi. Şimdi hasır ürünleri komple döküm olarak yapıyorlar. Döküm yapıldığında hasır işçiliği ortadan kalkıyor. Döküm tek parça olarak üretilir; lazer veya CNC makinesiyle işlenir ve tek bir parça olur. Fakat gerçek hasır dediğin el örgüsü olmalıdır. Niye el örgüsü? Çünkü takıldığında esnemesi gerekir. Çelik bir parça, ikinci defa büküldüğünde kırılabilir. Bu yüzden döküm hasırları önermiyorum. El yapımı hasırları öneriyorum; ömür boyu garantilidirler. Devamlı kullanılabilirler ve kırıldığında tamir edilebilir. Ancak döküm ürünler kırıldığında tamiri mümkün olmaz. Örneğin bana gelen müşterilerden 3 gram işçilik ücreti alırım. Altın veya para getirirler, ürünü yapar, bitiririm ve 3 gram işçilik alırım. Bu atölye çıkış fiyatıdır. Ancak başka yerden aldıklarında 6-7 gram işçilik ücreti ödeyebiliyorlar. Yani bize gelen müşteri her zaman kazançlıdır." diyerek sözlerini tamamladı.