İslam'da fiyatları belirleyen Allah'tır ama

tüketicilerin aldatılmasını ve haksız fiyat

artışlarını engellemek maksadıyla piyasaya

müdahale edilebilir. Nitekim Peygamber

Efendimiz Medine'ye hicretinde Bakîu'z-

Zübeyr denen bir mevkide bir çadır kurmuş

ve: "Burası sizin pazarınızdır" demişti. Beni

Nadir reisi Ka'b b. el-Eşraf pazar yerine girdi

ve çadırın iplerini kesti. Bunun üzerine

Peygamberimiz şöyle buyurdular: "Muhakkak

onu başka bir yere nakledeceğim ve bu onu

daha da delirtecek." Pazar, Medine pazarının

kurulacağı yere taşındı ve kapatılmayıp sürekli

işler kalması ve kimseden vergi alınmaması

şartlarıyla faaliyete geçirildi.

Modern ekonomik sistem hep kötülüğü

emreden nefsin çıkarları üzerine kurulmuştur.

Ne rızka Allah'ın kefil olduğuna inanır, ne de

haram ve helal ayırımı yapar. Malın ve

mülkün çok olmasının mahza iyilik olduğuna

inanır. Hâlbuki mal ve mülk az olursa hesap

da kolay olur, çünkü haramın azabı, helalin ise

hesabı vardır. Modern düzen berekete de

inanmaz, veren elin alan elden üstün olduğuna

da… Belki de bu ekonomik düzen, Rasûlullah

Efendimiz'in şu hadisinde tarif ettiği hırslı

insanların oluşturduğu bir ekonomidir: "Bu

dünya malı, tatlı ve çekicidir. Kim onu tok

gözlü bir şekilde alırsa o mal bereketlenir.

Kim de onu açgözlülükle ve ihtirasla alırsa

bereketi kaybolur. Hırslı insanlar yiyip yiyip

de bir türlü doymayan obur kimseler gibidir.

Veren el, alan elden daima daha üstündür."

(Buhari, Zekat, 50)

EDERI NEYSE O!

Günümüz ekonomisi, bereketi bilmeyen,

tanımayan ve anlamak isteyen hırs sahibi

insanların ekonomisidir. Bu insanlar rızka

Allah'ın kefil olduğuna da inanmazlar, helal ve

haram arasındaki farka da… Açgözlülük ve

doymak bilmezliğin çaresini daha çok üretimde,

gelişme ve büyümenin yolunu ise daha

çok tüketmede görürler. Ekonomi hayatının

merkezine oturmuş modern insanın izandan

nasibi kalmamış, ayarı kaçmıştır. Ayarı kaçan

insanın mizanı temin etmesi ve fesada mânî

olması düşünülemez. Tam tersi o ıslah edeceğim

derken ifsat eden bir bozguncuya

dönüşmüştür. Insanın ıslahı, modern bir iş

adamının şu hadisteki tavsiyeyi benimsemesi

ve tatbik etmesi kadar zordur:

Ticaret ile uğraşan yaşlı bir hanım sahabi

olan ve Ümmü Benî Enmâr diye bilinen

Kayle, bir umre sırasında Rasûlullah

Efendimiz'e yaklaştı ve sordu: "Ey Allah'ın

Elçisi! Ben ticaretle uğraşan bir kadınım. Bir

şeyi satın almak istediğim zaman verebileceğim

miktardan daha düşük bir fiyat teklif

ediyorum. Sonra yavaş yavaş artırarak

düşündüğüm fiyata çıkıyorum. Bir şeyi satacağım

zaman da önce satabileceğim fiyattan

daha yüksek bir fiyat teklif ediyor, sonra yavaş

yavaş inerek arzuladığım fiyata geliyorum, bu

uygulamaya ne dersin?" Allah Rasûlü

Efendimiz: "Kayle, böyle yapma. Bir şey satın

almak istediğin zaman, sana verilse de verilmese

de düşündüğün fiyatı söyle." diye

karşılık verdi ve sözlerine şöyle devam etti:

"Bir malı satmak istediğin zaman, versen de

vermesen de yüksek fiyat değil satmak istediğin

fiyatı söyle." (Ibn Mace, Ticarat, 29)

Bir mala rağbetin artmasının bereket

anlamına gelmeyeceğini bize ancak ilâhî

ölçüler söyler. Helal ile kazanılmış az paranın

haram ile kazanılmış çok paradan daha fazla

olduğuna ancak mü'minler iman eder. Insan

ilâhî ölçüleri yok saydığı müddetçe rasyonel

aklın ve hep kötülüğü emreden nefsin

serkeşliğinde savrulmaya devam edecek. Helal

ile haram arasındaki ayırımı yok sayan,

paradan para kazanmayı marifet sayan ve

israfın zirvelerinde yaşayanlar izanlarını yitirirler.

Insanda izan kalmadı mı mizanın bozulması

da başlamış demektir. Bugün yaşadığımız

keşmekeş, savrulma ve aymazlık bundan başka

nedir ki?