Mü'min bir dâvetçidir. Bir mübelliğ (tebliğci), bir mürebbî (terbiyeci)dir. İslâm'ı, Kur'an'ı öğrenip öğretmekle yükümlüdür.

Mü'min âhireti hedef almış insandır. Dünyanın geçiciliğine inanır ve onun için malını-canını, makamını-mevkisini, Allah'ın dinine hizmette kullanır. Bir taraftan devamlı İslâmî bilgilerle donanmaya çalışır, diğer taraftan da İslâm'ı hayatına hâkim kılmak için uğraşır.

İslâm'ı, önce nefsinde ve ailesinde yaşama mücadelesi verir. Sözüyle, davranışlarıyla ve işiyle çevresine örnek olur. Kur'an ve sünnetin izi ve eserini üzerinde göstererek, İslâmî tebliğde bulunmuş olur.

Saâdet çağından günümüze İslâm bu ölçülerle bizlere ulaşmıştır. Ashâb-ı Kiram Efendilerimizden Ebu'd-Derda'nın (r.a.) hayatında bizlere bu manada güzel örnekler vardır.

MÜSLÜMANLARIN HAKİMİ

Fahr-i Kâinat Efendimiz onun hakkında: "Her ümmetin bir hâkimi vardır. Ümmetimin hâkimi de Ebu'd-Derda Uveymir'dir" buyurmuştur.

Ebu'd-Derda Uveymir bin Amir el-Hazreci (r.a.) ensâr-ı kiramdandır. İslâm'dan evvel tâcir idi. Câhiliyyede Abdullah İbni Revaha ile kardeşlik kurmuş. İslâm'ın geldiğini duyan İbni Revaha Müslüman olmuş, Ebu'd-Derda ise İslâm'ı kabulde biraz gecikmişti.

Abdullah İbni Revaha vasıtasıyla Müslüman olan Ebu'd-Derda kaçırdığı güzelliklere ve ömrünün geçen kısmına daima pişman olmuştur. Bu yüzden kendini tamamen ilme verip Kitabullah'a yönelmiş, tâcirliği bırakıp ilim meclislerine katılmıştır. Bu meclislerde aldığı tadı, zevki hiç bir şeyde bulamadığını söyleyen Ebu'd-Derda (r.a.) bundan sonra zühdî bir hayat sürmüştür. Sevgili Peygamberimiz onu Selmân-ı Fârisî (r.a) ile de kardeş yapmıştır.

İSLAM VALİSİNİN İKAZLARI

Halifeliği sırasında Hz. Ömer (r. a)'in ısrarı ile Şam'a vali olan Ebu'd-Derda (r.a.) halkın konfor ve refaha daldıklarını görünce halkı mescide toplar onlara şöyle bir hitâbede bulunur:

"Ey Şamlılar! Siz din kardeşlerisiniz, yurt komşularısınız. Beni sevmekten ve nasihatimi kabul etmekten alıkoyan nedir? Halbuki ben sizden hiçbir şey ummuyorum. Bu ne hâl böyle! Yiyemeyeceğiniz şeyleri topladığınızı, oturamayacaklarınızı bina ettiğinizi, erişemeyeceklerinizi düşündüğünüzü görüyorum. Sizden önceki kavimler topladılar ve ümitlendiler. Çok geçmedi onların toplulukları yok oldu. Ümitleri aldanmaya, evleri kabirlere dönüştü..."

O günden itibaren de Ebu'd-Derda (r.a.) Şam halkı arasında dolaşmaya, halkın sorularını cevaplamaya ve gafilleri ikaz etmeye başladı.

Bir defasında yine böyle dolaşırken bir grup insanın bir adamın başına toplandığını, ona hem vurup, hem de hakaret ettiklerini gördü. Yanlarına gelip "ne oluyor?" diye sordu. Adamlar: "Bu büyük bir günaha düşmüştür" dediler. Ebu'd-Derda (r.a.): "Ne dersiniz? Arkadaşınız şayet bir kuyuya düşmüş olsaydı oradan çıkarmaz mıydınız?" diye onlara çok hâkimâne bir soru yöneltti. Onlar da: "Evet çıkarırdık" dediler. Ebu'd-Derda (r.a) sözlerine şöyle devam etti: "O halde ona kötü söz söylemeyin, onu dövmeyin. Ona ancak öğüt verip öğretin. Sizi, onun günahına düşmekten koruyan Allah'a hamd edin"

Adamlar tekrar: "Sen ona kızmıyor musun?" deyince, "Ben sadece onun yaptığı işe kızıyorum. Eğer onu terk ederse, o benim kardeşimdir." diyen Ebu'd-Derda'nın (r.a) şefkati ve sevgisi adamların tevbe etmelerine vesile olmuştur.

MÜSLÜMANIN OTURMASI GEREKEN YER

Yine bir gezisinde yol kenarına oturmuş sohbet eden gençleri görmüştü de onlara: "Çocuklarım! Müslüman kişinin oturacağı yer evidir. Orada kendini ve gözünü kötülüklerden korur. Çarşı ve pazarlarda oturmaktan sakının. Çünkü oralar insanı boş şeylerle meşgul edip oyalar" diye nasihatta bulundu.

Ashâb-ı Kiram'ın fakîh ve hukemasından olan Ebu'd-Derda (r.a.) Hazret-i Osman (r.a.) zamanında H.32 yılında Şam valisi iken vefat etti.