Fatiha suresinde nelerden söz ediliyor ve üzerinde durulan hususlar nelerdir? Fatiha suresinde anlatılmak istenen nedir? Hz. Peygamber’in (s.a.s.) Kur’ân-ı Kerîm’deki en büyük sure olarak ifade ettiği Kur’an’ın ön sözü olan Fatiha suresinin meali ve tefsiri.
Fatiha suresinde buyrulur:
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِۙ مَالِكِ يَوْمِ الدّ۪ينِۜ اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُۜ اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَۙ صِرَاطَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْۙ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّٓالّ۪ينَ
“Rahmân ve rahîm olan Allah’ın adıyla... Hamd, âlemlerin rabbi Allah’a mahsustur. O Rahmân ve Rahîmdir. O ödül ve ceza gününün tek hâkimidir. (Rabbimiz!) Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi dosdoğru yola ilet. Nimetine erdirdiklerinin yoluna; gazaba uğramışların yoluna da doğrudan sapmışların yoluna da değil!” (Fâtiha, 1/1-7)
KUR’AN’IN ÖN SÖZÜ: FÂTIHA
Bilgi
İnsan bu dünyaya nasıl ve nereden gelmiştir? Hayatın anlam ve amacı ne[1]dir? Bunları sorgulayan ve insanlık tarihini araştıran kişi, geçmişte iyilerin de kötülerin de yaşamış olduğunu öğrenir. Bu noktada insan, vicdanını da harekete geçirebilirse, iyilerden olabilmek için aklın tek başına yetmediğini ve ilahî mesaja ihtiyaç duyduğunu anlar. İşte o ilahî mesajı getiren son kitap, Kur’an’dır.
Kur’an’ın ön sözü olan Fâtiha sûresi, kâinatın tek ilahı olan Yüce Allah’ın sıfatlarıyla başlar. Fâtiha’yı okuyan biri, hem Rabbini bu özelliklerle tanıdığını beyan etmiş hem de dosdoğru yolda yürüyenlere katılabilmek için O’ndan yardım istemiş olur.
Mesaj
Dosdoğru yolda gitmek isteyen kişi, Allah’ı tanır ve O’na bağlılığını ikrar eder.
Kelime Dağarcığı
Hamd: Övgü, mutlak iyiliğe sahip olana teşekkür.
Sırât-ı müstakîm: Gerçeğe götüren doğru yol.
TEFSİRİ
İstiâze
Nahl sûresindeki:
“Kur’an okuyacağın zaman kovulmuş şeytandan hemen Allah’a sığın!” (Nahl 16/98) emri gereğince Kur’ân-ı Kerîm okumaya başlarken: “Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım” deriz. Bu sözü söylemeye “istiâze” denilir. “Eûzü”, sığınırım, emân dilerim, yardım taleb ederim, gibi anlamlara gelir. Cebrâil (a.s.)’in Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’e getirdiği şeylerin ilki istiâze, besmele ve “Yaratan Rabbının adıyla oku!” (Alak 96/1) meâlindeki âyetidir. “İstiâze”, Kur’ân okumaya başlamadan önce olmalıdır. Zira ayetteki “Kur’ân okuduğun zaman” sözü, “Kur’ân okumak istediğin zaman” mânasına gelir. (Bursevî, Rûhu’l-Beyân, I, 3)
“İstiâze”, huzûra girmek için kapıyı vurup izin istemeye benzer. Kur’ân okumak isteyen kimse, Allah Teâlâ ile konuşmaya başlayacağından, kendini ilgilendirmeyen konulardan uzak kalmalı, dedikodu, çekiştirme ve iftira gibi günah kirlerinden dilini temizlemelidir. Dilin, bu tür kirlerden temizlenmesi ise ancak “eûzü” çekmekle yani bunların tümünden Allah’a sığınmakla mümkün olabilir.
“İstiâze”, Allah’a yaklaşmak için mühim bir vesîle, O’ndan hakkıyla korkanlar için bulunmaz bir sığınak, günahkârlara tutamak, helâke uğramış olanlara barınak, âşıklara gönül aydınlığıdır. İstiâze, Rabb ile kul arasında bir sözleşmedir. Allah Teâlâ: “Siz bana olan sözünüzü tutun ki ben de size olan sözümü tutayım” (Bakara 2/40) buyurmaktadır. Sanki kul “Eûzü” çekerken, “Allahım, ben bir insan olarak noksanlarımla birlikte kulluk sözümü yerine getirdim; sana sığındım ve senden bağışlanma diliyorum. Sen ise iyilik ve ikramda kemâl sahibisin. Şanına yakışan, rabbim olarak bana verdiğin sözü yerine getirerek beni koruman ve himâyene almandır” demektedir. (Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, I, 85-86)
Allah’a sığınmak, yaratılandan Yaratan’a, halktan Hakk’a dönmektir. Her türlü iyiliği elde eedip her türlü kötülükten uzaklaşma kastıyla hiçbir şeye ihtiyacı olmayan Allah’a yöneliştir. Böyle bir şuurla yapılan istiâzede “Allah’a koşun!” (Zâriyât 51/50) âyetinin sırrı tecellî eder. Ayrıca istiâze, kulun Cenâb-ı Hakk’a yakın olabilmek için acizliğini anlamaktan başka yol olmadığını bilmesidir. Acziyeti hissetmek ise mânevî makamların sonuncusudur.
“Allah” lâfz-ı celâli kelime yapısı itibariyle türemiş değildir. Çünkü bu kelimenin aslına vakıf olmak ve ne mânaya geldiğini tam olarak bilmek mümkün değildir. Nitekim İmam Teftâzânî bu hususa işaret ederek “Akıl, Allah’ın zât ve sıfatını bilmede nasıl şaşkınlığa düşmüşse, O’na isim olan kelime hakkında da aynı şaşkınlığa düşmüştür. Allah kelimesi «İsim mi, sıfat mı? Türemiş mi, değil mi? Alem yâni özel isim mi, değil mi?» soruları kolayca cevap verilecek cinsten değildir” demektedir.
“Şeytan”, Allah’ın rahmetinden kovulup lânete uğradıktan sonra bu ismi almıştır. Şeytan lâfzından açıkça anlaşılan İblîs ve yardımcılarıdır. Ancak bunun insan ve cinlerden doğru yolu bırakıp sapıklığa düşenler hakkında kullanılan genel bir isim olduğu da bir gerçektir. Nitekim Allah Teâlâ: “İnsan ve cin şeytanları” (En‘âm 6/112) ifadesiyle buna işaret buyurmaktadır.
“Racîm”, lânete uğraması sırasında, melekler tarafından göğün katlarından atılarak kovulan şeytan demektir. Yahut göğe yükselmek isteyen şeytanın yıldız kayması şeklinde taşlanarak kovulmasıdır. Göğün katlarına yükselip Levh-ı Mahfûz’dan bilgi çalmaya yeltenmesi, şeytanın kötü sıfatlarından biridir. Kur’ân’da şeytanla ilgili daha bir çok kötü isim ve sıfat vardır. Bunlar içinde onun tüm kötülüklerini ifade eden kelime “racîm”dir. Çünkü “racîm” şeytanla ilgili tüm cezaları kapsar. Bu yüzden Kur’ân okumaya başlarken şeytanın isim ve özellikleri arasından bu vasfı hususi olarak seçilmiştir.
Cenâb-ı Hakk’ın sıfatlarına, fiillerine ve zâtına yapılabilecek istiâze olmak üzere üç çeşit istiâzeden söz etmek mümkündür. Bunlara işaret etmek üzere Resûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “Allahım, senin öfkenden hoşnutluğuna, ceza vermenden affına, senden yine sana sığınırım.” (Müslim, Salât 222; Ebû Dâvûd, Vitr 5; Tirmizî, Da‘avat 112)
⚘ İstiâze yapan mü’min;
⚘ İnanç, amel ve bedenle ilgili bütün kötülüklerden,
⚘ Bütün haramlardan,
⚘ Hastalık, yangın, suda boğulma, fakirlik, körlük ve sakatlık gibi sayısız belâ ve musîbetlerden,
⚘ İnsan, cin ve hayvanlardan gelebilecek her türlü şerlerden,
⚘ Korkulacak her türlü âfet, belâ ve musibetlerden her şeye gücü yeten Allah’a sığınmış olur.