“Bir gönül yapmak gelmiyorsa elinden, bari bir gönül yıkılmasın dilinden.(Mevlana)
Sevgili okurlar Biyoloji bilimine göre insan vücudunda birbirinden ayrı 78 adet organ bulunmakta ve bu organların her birisinin maddi olarak bir veya birden fazla fonksiyonu bulunmaktadır. Bununla beraber bazı organların manevi yani soyut ve duygusal görevleri de vardır. Bu görevinden dolayı İslam dininde de büyük önem elde edip insan vücudunun merkezine yerleşmektedir. Nitekim Kuran-ı Kerim’de ve Peygamber (sav)in hadislerinde bu organa işaret edilerek ona diğer organlardan daha fazla önem verilmiş ve böylece o organ daha fazla itibar kazanmıştır. İşte bu organ kalptir, insanın gönlüdür. Bu organda sevgi, nefret, mutluluk, üzüntü, kırgınlık, kaygı, panik gibi duygular ayrıca iman küfür ve diğer bütün soyut duygular yaşanmakta ve onu etkilemektedir.
Gönül kelimesinin Arapça karşılığı tam olarak bilinmemekle beraber en yakın kelime olarak “kalp”tir denilebilir. Türkçede gönül kelimesiyle beraber “yürek” kelimesi Farsça ve Kürtçede de “dıl” kelimesi aynı anlamda kullanılmaktadır.
Gönül yapmak deyimi ise kırılan, gücenen veya mağdur edilen, zulme uğrayan veya hakaret edilen bir kimseyi güzel söz ve davranışlarla sevindirmek, hoşnut etmek ve kalbini kazanmak, ona değer vermek ve merhamet etmek şeklinde açıklanabilir.
KALP/GÖNÜL NİYE ÖNEMLİDİR
Dinî ve insanî hayatın merkezinin kalp olduğu Kur’an ve hadislerde açıkça ifade edilmiştir. “O gün ne mal fayda verir ne de evlat. Ancak Allah’a kalb-i selim ile gelenler fayda bulur” (Şuara, 26/88,89) denilmektedir “Kalbleri var ama onunla bir şey anlamıyorlar”(el-A‘râf 7/179), “Akletmek için onlarda kalb yok mu?”(el-Hac 22/46) ve “Kalbi olanlar için bunda öğüt vardır”(Kāf 50/37) meâlindeki âyetler kalbin idrak, ilim, mârifet ve düşünme aracı olduğunu ortaya koymaktadır.
Hz. Peygamber (sav) de bu hususta, “Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza değil, kalplerinize/gönüllerinize bakar" demektedir.(Müslim, Birr, 34). Başka hadiste de Peygambere, “En iyi insan kimdir?” diye sorulur.
Peygamber (sav) cevap olarak: “Bütün temiz kalpli ve doğru sözlü kimselerdir.”diye cevap verir.
Bu hadiste “Temiz kalpli” tabirine karşılık Arapçada “Mahmumu’l-kalb” ifadesini kullanan peygamber (sav) biraz sonra, “O da nedir?” diye soran sahabeye, şu şekilde açıklama yapmıştır. “O kalp, takvalı ve temizdir, içinde günah işleme ve haddi aşma isteği yoktur, ayrıca kıskanma ve ihanet etme duygusu da yoktur”.((Kütüb-i Sitte, 7256). Yine bir başka hadiste “Vücutta bir et parçası vardır; o iyi olursa bütün beden iyi, kötü olursa bütün beden kötü olur, bu et parçası kalbdir”(Buhârî, “Îmân”, 39).
Kalbin İslâm’daki büyük önemi, onun iman ve inkâr mahalli olmasındandır. Bütün İslâm âlimleri imanın aslî şartının kalbin tasdiki olduğu hususunda ittifak etmiştir. İman gibi inkâr ve red de kalbin bir fiilidir. İslâm’da vahyin mahalli de kalbdir. Cebrâil Kur’an’ı Hz. Peygamber’in kalbine indirmiştir. Resûl-i Ekrem’in gördüğü rüyalar ve aldığı ilham kalble ilgilidir. Sûfîlerin büyük değer verdikleri keşif ve mârifetin kaynağı da yine kalbdir.
Gönlün bu öneminden dolayı ünlü halk şairi ve Tasavvuf ehli Yunus Emre bir şiirinde şöyle der:
Gönül Çalab’ın tahtı,
Çalab gönüle baktı
İki cihan bedbahtı,
Kim gönül yıkar ise.
Yine büyük mutasavvıf Molla Cami, farsça bir beytinde kalbin önemini şöyle dile getirir:
Dıl bıdest averki haccı ekberest Ez hezaran Ka’be, yek dıl-behterest
Kabe bünyadı Halil-i Azerest Dıl, nazargahı Halil-i Ekberest”
Molla Cami’nin farsça dile getirdiği beytin anlamı şöyledir:
Bir gönül yapmak bir Haccı Ekber yapmak gibidir,
Bir gönül yıkmak bin Kabe’yi yıkmaktan kötüdür
Zira Kabe Azeroğlu Halil’in binasıdır,
Gönül ise en büyük Halil’in nazargahıdır.
Fahreddin er-Râzî, kalbin hakkı bâtıldan, doğruyu yanlıştan ayırt etme ve iyi ile kötü arasında tercih yapma özelliğine işaret ettikten sonra bilgi, algı, düşünce ve inancın merkezinin kalb olduğunu belirterek bunun delillerini anlatmış, düşünce ve bilginin merkezinin beyin olduğunu söyleyen bazı eski filozofların görüşlerini ve dayandıkları delilleri aktararak eleştirmiştir.(Mefâtîḥu’l-ġayb, V, 541, 544).
Bütün bu anlatılanlardan yola çıkarak ve kalbin bu öneminden dolayı kalp kırmak çok kınanmış ve yerilmiştir. Bununla beraber gönül yapmak da övülen bir davranış haline dönüşmüştür.
Bu nedenle Kalp kırmadan önce çok düşünmek gerekir. Çünkü kırılan bir kalp hiç bir zaman eski haline dönüşmez. Meşhur bir hikaye vardır; Bir baba, bir gün oğluna, ''Her kırdığın insan için şu tahtaya bir çivi çak'' der. Oğlu, babasının dediğini yapar ve her kırdığı insan için tahtaya bir çivi çakar. Bir süre sonra bakar ki tahta çivilerle dolmuş, taşmıştır. Babasına gösterir. Babası ''Peki şimdi kırdığın insanların gönlünü al ve her aldığın gönül için bir çiviyi sök'' der. Zaman geçer çocuk söylenileni yapar ve babasının yanına çivileri söküp geri gelir ama.. tahta delik deşiktir... Baba tahtayı eline alır ve evladına şöyle der; ''İnsan kalbi bu tahta gibidir oğlum, kırdığın kalbi belki düzeltirsin ama izi her zaman kalır.''
Gönül yapmak yeri gelir bir yaşlıya hürmet etmektir. Yeri gelir bir engellinin önünden engelleri ortadan kaldırmaktır. Belki bir yoksulu doyurmak belki de bir muhacire ensar olmaktır. Gönül yapmak Yeri gelir yetim bir çocuğun başını okşamak yeri gelir anne ve babamızın elini öpmektir. Belki de tebessüm gibi, selam gibi, bir bardak çay ikram etmek gibi küçücük hareketlerle büyük yaralar sarmaktır.
Son olarak Yunus Emre’nin şu sözünü hatırlatarak ve hayatımıza yön vermesini temenni ederek bitirmek istiyorum:
“Ben gelmedim kavga için,
Benim işim sevgi için.
Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldim.”