Allah, inkâr edenlere, Nuh'un karısı ile Lût'un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kişinin nikâhları altında iken onlara hainlik ettiler. Kocaları Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara: Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin! denildi.
Allah, inananlara da Firavun'un karısını misal gösterdi. O: Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun (kötü) işinden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar! demişti.
İffetini korumuş olan, İmran kızı Meryem'i de (Allah örnek gösterdi). Biz, ona ruhumuzdan üfledik ve Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etti. O gönülden itaat edenlerdendi. (Tahrim suresi, 10-11-12)
İnkâr Eden 2 Kadın
Allah, inkâr edenlere, Nuh'un karısı ile Lût'un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kişinin nikâhları altında iken onlara hainlik ettiler. Kocaları Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara: Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin! denildi. (Tahrim suresi, 10)
Tefsir:
Allah, inkâr edenlere, Nûh’un karısı ile Lût’un karısını misâl verdi.” Âyetin deyimiyle “darbu’l-misâl”, bu gibi durumlarda tuhaf bir hâlin, onun sâyesinde aynı tuhaflık husûsunda kendisine benzeyen bir başka hale benzerliğinin bilinmesi için örnek olarak gösterilmesidir. Buna göre Allah Teâlâ kâfirlerin şu andaki ve ilerideki durumları için bir misâl göstermiştir.
Buna göre Allah Teâlâ Nûh’un karısı ile Lût’un karısının durumlarını misâl olarak göstermiştir. Böylece o kâfirlerin durumu da ortaya çıkmış ve açıklık kazanmış olmaktadır. Nûh’un karısının adı Vâile ya da Vâlia idi. Lût’un karısının adı ise Vâhile idi.
“Bu ikisi kullarımızdan iki sâlih kişinin nikâhları altında iken onlara hâinlik ettiler.” Bu cümle adı geçen bu iki kadını iyiliğe ve duâya çağıran iki sâlih insanın durumunu beyân etmektedir. Bu iki kadının o iki sâlih insanın “altlarında olmaları” o iki insanın nikâh ve evlilik ilişkisi dolayısıyla tasarruf ve hükümleri altında olmaları demektir.
“Sâlihîn” kelimesi abdeyn; yâni iki kul kelimesinin sıfatıdır. Buna göre âyetin mânâsı o iki kadın iki Peygamberin nikâhı altında ve iki büyük Rasûlün ismeti; yâni koruması altında dünyâ ve âhiret iyiliklerini elde edebilme fırsatı ile dünyâ ve âhiret saâdetini yakalayabilme imkânına sâhibdiler, demektir. Burada Nûh ve Lût (a.s.) kasdedilerek iki kul kelimesinin ifâde edilmesi, onların tâzîm ifâde eden zamîre izâfe edilerek ve sâlih olma niteliğiyle nitelendirilerek tâzîm edilmeleri içindir. Yoksa “tahte abdeyni min ibâdinâ sâlihayni” denecek yerde kısaca “tahtehumâ” demekle yetinilebilirdi. Fakat âyetteki ifâdelerin kullanılması aynı zamanda kulluğun ve sâlih insan olmanın şerefini de beyân etmektedir.
“Onlara hâinlik ettiler” Adı geçen iki kadının kocalarına hıyânet ettiklerinin ifâde edilmesinin sebebi peygamberle birlikte olmaları durumuna hiç uymayan o büyük cinâyeti işlemiş olmalarından olayıdır.
Hıyânet emânetin zıddıdır. Burada sözü geçen iki kadının hıyânet ettiklerinin ifâde edilmesi daha önceden bilinen hareketlerinden ve emânete aykırı davranmalarından dolayıdır. Bu açıklamalara göre âyetin mânâsı bu iki kadın inkâra saparak, münâfıklık yaparak, kocalarının deli olduğunu ifâde ederek ve kocalarına gelen misâfire zulmederek sataşmaları için o sapık kimselere o misâfirlerin geldiklerini haber verererek hıyânet etmelerinden dolayıdır. Dolayısıyla bu kadınların kocalarına hıyânetleri zinâ ederek değil, günah işleyerek olmuştur. Çünkü hiçbir peygamberin karısı zinâ etmiş değildir. İnsanın karısının zinâ etmiş olması ağır ve nâmûsuna düşkün olan kimseler için inkârdan çok daha izzet-i nefsi yaralayıcı bir durumdur. Her ne kadar kâfirlik bir cürüm olarak zinâdan daha beter ve kıyâmet günü kulun cezalanması açısından inkâr zinâdan daha kötü ise de ar ve nâmûsuna düşkün olan kimseler açısından izzet-i nefsi yaralama noktasında kâfirlikten daha beterdir. Bu âyet-i kerîme durumları Peygamber Efendimiz’e (s.a.) inkârla ve isyânla hıyânet eden kâfirlerin durumuna benzeyen bu iki kadının hallerini anlat[1]maktadır. Oysa bu kadınların kocaları olan peygamberler tam bir îmân ve itâat üzere idiler.
“Kocaları” yâni bu iki peygamber “Allah’tan gelen hiç bir şeyi” Allah’ın azâbını “onlardan savamadı.” Yâni bu iki peygamber, adı geçen bu iki kadından evlilikleri hukuku dolayısıyla Allah’tan gelen hiç bir azabı savamadılar. Nûh’un (a.s.) karısı tufanda boğuldu, Lût’un (a.s.) karısının başına taş yağdı.
“Onlara” öldükleri esnâda ya da kıyâmet günü “haydi ateşe girenlerle beraber” Cehenneme giren diğer kâfirlerle birlikte “siz de girin denildi.” Burada denildi kelimesinin mâzî/di-li geçmiş zaman kipiyle ifâde edilmesinin sebebi kendilerine yapılacak olan bu hitâbın kesinliğinden dolayıdır. Bu hitâbı onlara azâb etmekle yükümlü olan melekler diyeceklerdir.
Bu cehenneme giren kâfirlerle kendilerinin dostları arasında hiç bir ilişki olmayacaktır. Âyet metninde “dâhilîn” şeklinde cehenneme girenlerin çoğul ve erkek kipiyle ifâde edilmesinin sebebi bu iki kadının cehenneme yalnız girmeyeceklerinden dolayıdır. Sonra dilbilgisi kuralına göre müenneslerle müzekkerler bir arada bulunduklarında erkeklere âid kipe ağırlık verilir ve erkek siğasıyla ifâde olunur.
Bu âyet-i kerîme günah işleyip de başkasının sâlih olmasından yararlanacağını uman kimsenin bu ümidini boşa çıkarmaktadır. Bu ümidi besleyen kişi o sâlih olan kimsenin gittiği yola ve gidiş tarzına uygun hareket etmiyorsa, aralarında neseb veya evlilik bağı gibi kaynaştırıcı bir bağ olsa bile yine de o kimsenin sâlihliğinden yararlanamaz.