Allah, inananlara da Firavun'un karısını misal gösterdi. O: Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun (kötü) işinden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar! demişti. (Tahrim suresi, 11)
Tefsir:
“Allah, inananlara da Firavun’un karısını misâl gösterdi.” Yâni Allah inananlara Firavun’un karısının durumunu inkâr bağının onlara zarar vermeyeceğini misâl olarak gösterdi. Çünkü Firavun’un karısı dünyâda Allah’ın düşmanlarının tasarrufunda iken cennette, cennet odalarının en yücelerindedir. Firavun’un karısından maksad Âsiye binti Müzâhim ismindeki hanımdır. Arapça’da “raculun âsî ve imraatun âsiye” denilir ki bu kelime esâ’dan türemiştir, bu da hüzün demektir.
Büyüklerden birisi der ki hüzün; yâni üzüntü ediblerin süsüdür. Hüzün aşını tatmayan kimse çeşitli ibâdetlerin lezzetini de tatmaz. Âsiye kelimesi “esâ”dan türemiş olabileceği gibi “esv”den türemişte olabilir. “Esv” tedâvî etmek demektir. Buna göre “âsî” demek doktor demek olur.
Şöyle denilmiştir: Bu âyet-i kerîme mü’minleri şiddet ve sıkıntı esnâsında sabra teşvik etmektedir ki sıkıntıya sabrederlerken -ileride geleceği üzere- Firavun’un eziyetlerine sabreden karısından daha zayıf olmasınlar.
“O Rabbim! Bana” Ey benim Yüce Allah’ım, meleklerin eliyle ya da kudret elinle “katında” rahmetine yakın olarak “cennette bir ev yap;” Bu âyet-i kerîmeyi kudret elinle diye tefsir etmemizin sebebi, rivâyete göre Allah’ın Adn cennetini herhangi bir vâsıta olmaksızın bizzat kendi eliyle yaratmış ve Tûbâ ağacını kendi eliyle dikmiş olmasıdır.
“Katında” yâni rahmetine yakın, buradaki zarf konuşan kişiden hal olarak gelmiştir. Çünkü Allah Teâlâ herhangi bir mekâna girmiş olmaktan münezzehtir. Ya da âyeti şöyle anlarız; bana mukarrabînin derecelerinin en yücesinde bir ev yap. Bu takdirde “‘ınde=katında” kelimesi fiilden hal, cennet kelimesi de beyt kelimesinden sıfat olur.
‘Aynü’l-me‘ânî’de “ındeke” kelimesi, benim herhangi bir hak edişim olmaksızın, tam tersine senden bir ikram olmak üzere kendi katında ev yap, demek olur. Rivâyet olunduğuna göre Firavun’un karısı bu duâyı yaptığında bütün hicâblar yâni perdeler kaldırılır ve o bembeyaz inciden yapılmış olan cennetteki evini görür ve böylece rûhu çekilip alınır.
Zarîf kişilerden birisine sorulur: Kur’ân-ı Kerîm’de “el-câr kable’ddâr” yâni evden önce komşu al şeklindeki atasözü nerededir? diye sorulur. O da der ki: “bana katında cennette bir ev yap” âyet-i kerîmesidir.
“Katında” ifâdesi komşuluğu “beyten fi’l-cenneti” kelimesi de evi ifâde etmektedir. “Beni” câhil “Firavun’dan ve onun” bâtıl “(kötü) işinden koru ve beni zâlimler topluluğundan kurtar! demişti.” Âyetin başındaki “iz” gizli bir misâl verme fiilinin zarfıdır. Buna göre âyetin mânâsı Allah mü’minlere Firavun’un karısının halini misâl gösterdi. O şöyle demişti... takdirindedir.
Onun işinden maksad bâtıl işinden yâni onun pis nefsinden, kötü komşuluğundan, inkâr ve isyânından ibâret olan kötü amelinden beni kur[1]tar, denmiş olmaktadır. Zâlimler topluluğundan kurtar, cümlesinin mânâsı ise zulmünde kendisine tâbî olan kıptîlerden kurtar, takdîrindedir.
Rivâyet olunduğuna göre Hz. Mûsâ (a.s.) sihirbazlara galib geldiğin[1]de Firavun’un karısı îmân etti. Bazılarına göre bu kadın Hz. Mûsâ’nın halasıdır ve Mûsâ’ya (a.s.) îmân etmiştir. Firavun onun İslâm’a girdiğini anlayınca îmânından dönmesini istedi. Onu yakalatarak iki elini ve iki ayağını dört kazıkla yere çaktırdı. Kendisini bu kazıklara bağlayıp güneşe bırak[1]tırdı. Hak Teâlâ meleklere emretti, yanına geldiler ve kanatlarıyla ona gölge yaptılar. Bunun üzerine Allah bu kadına cennetteki evini gösterdi. Evini görünce içinde bulunduğu azâbı unuttu ve o güldü. Bu manzarayı görenler bu kadın aklını yitirmiş azâb içinde olduğu halde gülüyor, dediler. Bu rivâyet gösteriyor ki Firavun’un karısı azâb çektiği halde mâsıyete meyletmemiştir. İşte sâliha olan kadınlar böyle olmalıdır.
Keşşâf’ta şu ifâdeler yer almaktadır: Bu âyet-i kerîme Allah’a sığınmanın ona başvurmanın sıkıntılardan ve çilelerden kurtuluş dilemenin sâlihlerin yolu, rasûllerle nebîlerin sünneti olduğuna delîl teşkil etmektedir.