Merhabalar, Sevgili Okurlar! Bugünkü yazı köşemizde önemli bir konuyu ele alacağız. Her an, herkesin başına gelebilecek bir durum olması hasebiyle hepimizin bilmesi gereken bir konu. Sürekli devam eden abdest bozucu haller olarak karşımıza çıkan bu konu, fıkıhta en çok bahsi geçen meselelerden biridir.

Sözlükte “Bir kusurun hoş görülmesini gerektiren sebep, mazeret, sakatlık, bozukluk, eksiklik, kusur” anlamlarına gelen uzr (uzür) kelimesinin Türkçeleşmiş şekli olan özürün fıkıhta sözlük mânalarına uygun değişik kullanımları vardır.

Sürekli burun kanaması, idrarını tutamama, sürekli kusma, yellenme, yaranın sürekli kanaması ve akması, kadınların istihaze durumları gibi abdesti bozan ve süreklilik taşıyan bedenî rahatsızlıklara özür, böyle kimselere de özür sahibi denir. (Kâsânî, Bedâî’, I, 28, 29; Merğînânî, el-Hidâye, I, 217-219; İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr,I,504).

Bir kimsenin ibadet konusunda özür sahibi sayılabilmesi için özrünün, bir namazda en az bir defa tekrarlaması gerekir. Özür hâli, sebebin tam bir namaz vakti süresince kesilmesiyle ortadan kalkar (İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 504-505).
Özür sahibi bir kimsenin nasıl namaz kılacağı ile ilgili olarak mezhepler arasında görüş farklılıkları bulunmaktadır. Özür sahibi olan birisi, başta kendi mezhebinin içtihadıyla amel etmesi uygun olanıdır. Eğer yapamıyorsa diğer mezheplerin görüşleriyle amel etmesinde bir sakınca bulunmamaktadır. Bundan dolayı bu konuda mezheplerin görüşlerini bilmek gerekir. 

Özür Sahibinin Mezheplere Göre Durumu

1- Hanefi Mezhebi

Hanefî mezhebine göre her namaz vakti için abdest alır. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.) özür sahibi bir kadına böyle yapmasını bildirmiştir (Buhârî, Vudû’, 63). Özür sahibi, özür hâlinin abdesti bozmadığını varsayarak o vakit içinde aldığı abdestle, onu bozan yeni bir durum meydana gelmedikçe, dilediği kadar farz, vacip, sünnet, kaza namazı, cuma ve bayram namazı kılabilir, Kâbe’yi tavaf edebilir, Mushaf’ı tutabilir (Merğînânî, el-Hidâye, I, 219-220). Ancak özür sahibinin abdesti namaz vaktinin çıkmasıyla bozulur. Dolayısıyla yeni namaz vaktinde tekrar abdest alması gerekir.
Özür sahibi kimsenin abdesti özür hâli dışında abdesti bozan diğer şeylerle bozulur. (Kâsânî, Bedâî’, I, 28). Mesela idrarını tutamayan ve bu sebeple özür sahibi sayılan kimsenin, burnunun kanamasıyla veya yellenmesiyle abdesti bozulur.

2- Şâfiî Mezhebi

İmam Şâfiî’ye göre özür sahibi kimsenin bir namaz vakti içinde kılacağı her farz namaz için ayrı ayrı abdest alması gerekir. Zira onun abdesti kıldığı namaz bitince son bulmuş olur. Bu abdest ile dilediği kadar nafile namaz kılabilir. (Şirbînî, Muğni’l-muhtâc,I,175).

3- Hanbelî Mezhebi

Hanbelîler’e göre özür sahibi aldığı abdestle dilediği kadar farz veya nâfile namaz kılabilir; ancak abdestten sonra özür sebebi olan maddenin çıkması halinde her vakit için ayrı abdest alması gerekir.

4- Mâlikî Mezhebi

Mâlikî mezhebine göre özür sahibinin abdesti, vaktin girmesi veya çıkması ile değil, özrün dışında abdesti bozan bir şeyin meydana gelmesi ile bozulur. (İbn Rüşd, Bidâye, I,35; Desûkî,Hâşiye,I,114-118).Bir kimsede bulunan özürlülük durumunun o kişiyi ileri derecede sıkıntıya sokması ve abdest almada ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakması hâlinde Mâlikî mezhebinin bu görüşü ile amel edilebilir.

Özür sayılan çeşitli durumların namazın kılınışı, cuma ve cemaat namazlarına gitmeyle ilgili hükümlere de etkisi vardır. Geçerli bir mazeret sebebiyle ayakta namaz kılamayan kimse oturarak kılar. Ayağa kalkınca ağrı ve hastalığın artması, akıntı, düşman tarafından görülme ihtimali gibi sebepler de böyledir. Hastalık, can güvenliğinin bulunmaması gibi mazeretlerin varlığı halinde farz olan cuma namazı kılınmayabilir; bu durumda öğle namazı kılınır. Farz namazların cemaatle kılınması üzerinde önemle durulmuş, hatta bazı fakihlerce vâcip sayılmış olmakla birlikte bu da çeşitli mazeretlerle terk edilebilir. Hz. Peygamber can güvenliğinin bulunmayışını, hastalığı, sefer halinde iken gece karanlığını ve yerin çamurlu olmasını cemaate gitmemek için geçerli mazeretlerden saymış, fakihler de bundan hareketle bu konuda mazeret sayılabilecek durumları geniş biçimde incelemişlerdir. Fakihlerin çoğunluğuna göre başta yolculuk olmak üzere bazı mazeretlerin bulunması halinde öğle ile ikindi ve akşamla yatsı namazlarının birlikte kılınması câizdir.

Oruçla ilgili mazeretlere gelince, Kur’ân-ı Kerîm’de (el-Bakara 2/184, 185) hastalık ve yolculuk hallerinin orucu ertelemeyi meşrû kılan gerekçeler olduğu belirtilmiştir. Başka deliller ve genel ilkeler ışığında bunların açılımı niteliğindeki bazı durumlar da ramazan orucunun ertelenmesi veya başlanmışsa bozulması için geçerli birer mazeret sayılmıştır. Bu durumlarda kişi tutamadığı oruçları daha sonra kazâ eder.