Değerli okuyucularımız, Vakıf, Yaratan’dan ötürü yaratılanlara merhamet, şefkat ve sevginin müesseseleşmiş şeklidir. Diğer bir ifâdeyle Allâh’a adanan, temlik ve temellükten ebediyyen men edilen mülkiyetlerdir.

Vakıf, tarihte evvelâ herkesin birlikte ibadet ettiği mekânlar olarak başlamış, sonradan birçok ictimâî sahayı içine alarak genişlemiştir:Rivâyete göre Hazret-i İbrâhim, Cebrâîl -aleyhisselâm-’ın üç kere zikri karşısında vecde gelir. Bütün sürülerini ona hibe eder. Onun melek olduğunu söyleyip almaması üzerine sürülerini satar ve geniş bir arâzi alarak müslümanların istifâdesine sunar. Böylece vakıf, İbrâhim -aleyhisselâm- ile başlamış olur.İslâm’ın dünyayı şereflendirmesi ile vakfın ilk fiilî numûnesini de Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz vermişlerdir. O, her davranışında bir üsve-i hasene, yani numûne-i imtisâl olduğu için, önce Medîne-i Münevvere’de sahibi bulunduğu yedi ayrı hurmalığını, daha sonra da Fedek ve Hayber hurmalıklarından kendi hissesine düşeni Allah yolunda vakfetmişlerdir.

İSLAM’DA VAKIF KÜLTÜRÜ
Bunu gören ashâb-ı güzîn de ellerindeki imkânlardan pek çok kıymetli gelir ve emlâki vakfetmişlerdir. Öyle ki Hazret-i Câbir -radıyallâhu anh-:“Muhâcirler ve Ensâr’dan imkân sahibi olup da vakfı bulunmayan bir tek kişi bilmiyorum.” demektedir. (İbnü Kudâme, el-Muğnî, V, 598) 

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, Hayber’de ganimetten güzel bir hurmalık arâzi sahibi olmuştu. Rüyâsında üç gün üst üste bu arâziyi infâk etmesi kendisine işâret edildi. O da, Hazret-i Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e giderek:“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Nazarımda şimdiye kadar sahip olmadığım kıymette bir hurmalığa mâlikim. Bu hususta ne buyurursanız, öyle yapacağım.” dedi.

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:“–Dilersen bu hurmalığın aslını Allah için vakfet! Gelirini de tasadduk et! Artık o hibe edilmez, ona vâris olunmaz, onun mahsûlü yalnız infâk edilir, muhtaca yedirilir.” buyurdular. Bunun üzerine Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, mâliki olduğu bu hurmalığı vakfetti. Buradan Allah yolunda gazâ ve cihâd üzere olanlar, esâretten kurtulmak isteyen köleler, misâfirler vs. nice ihtiyaç sahibi istifâde etti. (Bkz. Buhârî, Vesâyâ, 22, 28)