Sevgiyi feragat, fedakarlık ve sevdiğini kendine tercih şeklinde anlardı. Bunun da dört merhaleden geçtiğini anlatırdı:

  1. Zikirle gönlün hazz ve neş'esini artırmak,
  2. Zikrin sağladığı hazz ve neş'e ile huzûra ermek,
  3. Allah ile kalbî bağı koparan meşguliyetlerden uzaklaşmak,
  4. Sevgiliyi kendine ve O'ndan başka herşeye tercih etmek.

Hakk'ı sevenlerin sevgilerinin özelliği, bu sevgilerinin îsar ve fedakarlık esasına dayanmasıydı. Bunun da dört derecesi vardı. Onlar da sırasıyla, muhabbet, heybet, haya ve tazimdi.

NEFS KONUSUNDA

Mutasavvıfımız nefs konusunda şu öğütleriyle yol gösterirdi: "Nefsinin isteklerini sana ihtiyaç duymayacak ve seni rahatsız etmeyecek seviyeye indir. Evet nefssiz olmaz, ondan geçemezsin; amma sen ona hakim olmaya bak, o takdirde yücelirsin. Fakat tersi gerçekleşecek olursa o zaman zilletin çukuruna düşersin."

Kendisinin nefsine hakimiyetini; masivaya yakasını kaptırmamaya çalışmasını müridlerine örnek olmak üzere, tahdisi nimet için şöyle anlatırdı: "Kırk yıldır Allah'tan başkası için bilerek bir adım bile atmadım; masivanın kulu olmadım. Ve yine kırk yıldır nazar ettiğim her şeyde, Allah'tan haya ederek, daima iyi ve güzel bir taraf bulmaya ve görmeye çalıştım. Otuz yıldır, görevli meleklere aleyhime olabilecek bir amel kaydettirmemeye çalıştım. Aksi bir duruma düşmüş olmaktan dolayı Allah'tan haya ederim."

Allah'ın "Rahman" sıfatını şöyle açıklardı: "Rahman iyi, ya da kötü ve günahkar her kula ihsan ve ikramda bulunandır. Merhameti dünyada herkese ve her şeye şamil olandır.

KİŞİNİN CEHALETİNİ GÖSTEREN 6 HASLET

Şu altı hasletin kişinin cehaletini ortaya koyduğunu anlatırdı:

  1. Yerli yersiz kızıp öfkelenmek,
  2. Faydasız ve boş konuşmak,
  3. Yersiz nasihat, ya da iyilik,
  4. Sırrını açığa vurmak,
  5. Herkese güvenmek,
  6. Dostunu düşmanından ayıramamak.

Arif hayatını gün be-gün değerlendirir Muhammed Belhî'ye göre, rızkını da gün be-gün arar, fazlasının peşinden koşmaz.

Muhammed Fazl, istikamet ehlindendi ve istikamet konusunda söz ve fikirleri olan mutasavvıflardandı. "Varlığı her amel ve davranışı güzelleştiren, yokluğu herşeyi bozan iksîr, istikamettir" derdi.

Şu sözü meşhurdur: "İlim barınaktır, cehalet aldanma. Dost sığınaktır, düşman sıkıntı. Dost ve akraba ile sıla, dostluk ve akrabalığı devam ettirir, sıla-i rahmi terk musîbet doğurur. Sabır kuvvettir, lüzumsuz ve yersiz cür'et acizdir. Yalan zaaf, doğruluk güçlülük ifadesidir. Marifet sadakat, akıl tecridedir."

Alimin hata ile yaptığı kusurun cahilin kasden yaptığı kusurdan daha zararlı olduğunu söyler, ilmin tadına erenin onsuz edemeyeceğini, muamelede dürüstlüğün zevkine varanın ondan vaz geçemeyeceğini söylerdi. Ona göre ilim üç türlüydü:

  1. İlim billah
  2. ilim minallah,
  3. ve ilim maallah. Bunların her birini şöyle açıklardı:

İlim billah Allah'ı sıfatları ve özellikleriyle tanımaktı.

İlim minallah ahkam konusunda zahir-batın, helal-haram, emir-nehyi bilmekti.

İlim maallah Allah'dan korkmayı ve O'na ümid beslemeyi, O'nu sevmeyi ve O'na iştiyak duymayı bilmekti.

AĞLAMA ÇEŞİTLERİ

Ona göre ağlamanın da iki çeşidi vardı:

Birincisi zahitlerin gözlerinden yaş akıtarak ağlamasıydı.

İkincisi ariflerin kalpleriyle gönülden yanamasıydı.

Nimete şükretmenin meyvesinin Allah sevgisi ve Allah korkusu olduğunu söyler, lisan ile zikrin, dil ile işlenen günahlara kefaret ve manevî derecelere yükselmeye sebep olduğunu, kalb ile zikrin ise Hakk'a yakınlık olduğunu anlatırdı. Ona göre ilahî emirlere muvafakat sevginin temeliydi. Nazarında masivanın her çeşidi eşit olan kimsenin, gerçek marifete erdiğini söylerdi. Sordular:

- Fütüvvet nedir? Şu karşılığı verdi:

- Fütüvvet, Allah'ın emirlerine uyarak iç dünyasını, güzel huy ve iyi geçimle dış dünyasını koruyabilen insanların sıfatıdır. -rahmetullahi aleyh-