Değerli Dostlar!

İnsan bir kere doğar, bir kere dünyaya gelir. Dünyaya bir kere gelen insanın, hayatı en ciddi bir şekilde ele alması ve ona göre yaşaması gerekir. Zira imtihan meydanı sadece dünyadır. Ahiret imtihan değil, hesap yeridir. Hesabı en başarılı şekilde vermenin yolu dünya hayatını olması gerektiği gibi yaşamaktan geçer.

Değerli Kardeşlerim!

Rabbimiz celle celaluhu hayat kitabımızda şöyle buyurmaktadır:

“Ey insanlar! Rabbinizden sakının ve bir günden korkun ki, baba çocuğuna hiçbir fayda veremez. Çocuk da babasına hiçbir şeyle fayda sağlayacak değildir. Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. O halde dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın o çok aldatıcı şeytan sizi Allah’ın affına güvendirerek aldatmasın.” (Lokmân, 33)

Hayat, hayat nimetini bahşeden el-Hayy’ın rızasına uygun bir hayat olursa anlamlıdır. O’nun emirlerinin yerine getirilip yasakladığı şeylerden uzaklaşınca değerini bulur. Allah’ın bak dediği yerden bakan, dur dediği yerde duran kişi özgürlüğün zirvesini yaşıyor demektir. Özgürlük ancak her şeye gücü yeten Allah’a teslim olmakla mümkün olur. Âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah dünya hayatını neye benzettiğine gelin hep beraber bakalım.

 “Onlara dünya hayatının neye benzediğini söyle! Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir suya benzer ki, onunla yeryüzünün bitkileri gelişip birbirine karışır ve sonunda rüzgârların savurup uçurduğu kuru bir çöp kırıntısı haline döner. Allah, her şeyi meydana getirmeye gücü yetendir. Mal ve oğullar dünya hayatının süsüdür. Ebedî kalacak iyi işler ise Rabbinin katında hem sevapça daha hayırlı hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.” (el-Kehf, 45-46)

Sonsuzluğa/ebediliğe âşık olan ruhu ancak cennet teskin edebilir. Onun için insanın ebedi olan hayat için çalışması, planlarını/hazırlıklarını ona göre yapması gerekir. Elbette ki dünya hayatı boşuna değildir. Dünya, bir Müslümanın hiç mi hiç önem vermemesi gerektiği bir yerdir, denilemez. Zira bu konuda Enes (r.a)’in Rasûl-i Ekrem (s.a.v) çoğu zaman şöyle dua ettiğini rivayet etmektedir:

“Allâhümme âtinâ fi’d-dünyâ hasene ve fi’l-âhireti hasene ve kınâ azâbe’n-nâr: Allahım! Bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver. Bizi cehennem azâbından koru!” (Buhârî, Tefsîr 38, Daavât 55; Müslim, Zikr 23, 26, 27)

Önemli olan hayata nasıl baktığımız, dünyada var olan manzaraları nasıl değerlendirdiğimizdir. Hz. Ömer (r.a) ile Efendimiz arasında geçen çoğumuzun bildiği bir olayı aktarmak istiyorum. Hani Hz. Ömer bir gün Efendimizi ziyarete gitmiş. Hz. Ömer (r.a), Rasûlullah (s.a.v)’in vucudunda yattığı hasırın izlerini görünce ağlamış, Hz. Peygamber’in niçin ağlıyorsun sorusuna,

“-Ya Rasûlallah Kisra ile Kayser’in ne şekilde yaşadığı malum! Hâlbuki sen Allah’ın Rasûlüsün” demiş, bunun üzerine Efendimiz (s.a.v):

“Dünyanın onların, ahiretin de senin olmasına razı değil misin?” buyurmuşlardır.

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:

“Gerçek şudur ki kâfir bir iyilik yaptığı zaman, onun karşılığında kendisine dünyalık bir nimet verilir. Mümine gelince, Allah onun iyiliklerini âhirete saklar, dünyada da yaptığı kulluğa göre ona rızık verir.” (Müslim, Münâfıkîn 57)

Meselenin ehemmiyetini anlamak için çok önemli bir olaydır bu. Zira Efendimizin hayata yüklediği anlam, Allah’ın rızasının neyde olduğunu bizlere anlatan bir hadise olması açısından dikkat edilmesi gerekir. Yine Ebû Zer (r.a)’ın bizzat yaşadığı şu hadise, Peygamber Efendimiz’in emrine âmâde olan dünyâya ve dünyâ malına bakışını açık ve net olarak ortaya koymaktadır:

Nebî (s.a.v) ile birlikte Medine’nin Harra mevkîinde yürüyorduk. Derken Uhud dağı karşımıza çıkıverdi. Rasûlullâh (s.a.v):

– “Ey Ebû Zer!” dedi. Ben:

– Buyur yâ Rasûlallâh! Emrine âmâdeyim, dedim. Hz. Peygamber:

– “Yanımda şu Uhud dağı kadar altın olsa, bu beni sevindirmez. Bir borcu ödemek için ayırdığımdan başka da, yanımda bir dinar bulunarak üç gün geçmesini istemem.

 -Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem önüne, sağına, soluna ve arkasına elleriyle verme işâreti yaparak- yanımda bulunanı Allâh’ın kullarına şöyle şöyle dağıtmak isterim” buyurdu. Sonra yoluna devâm etti ve:

“Dünyada varlığı çok olanlar âhirette sevapları az olanlardır. Yalnız sağına, soluna ve ardına şöyle, şöyle verenler müstesnâdır. Fakat onlar da ne kadar azdır.” buyurdu… (Buhârî, İstikrâz, 3; Müslim, Zekât, 32)

Rabbim cümlemize Kur’anî bir hayat nasip etsin. Bizleri, Efendimizi kendisine örnek alanlardan eylesin. Dünya hayatının bizlere bir kere verildiğinin, onu da Allah’ın yolunda harcamamız gerektiği şuurunu bizlere ihsan eylesin. ÂMİN. ÂMİN. ÂMİN.