Diyarbakır’da gezilecek Dini Mabetler (Özel Haber)

Diyarbakır dinlerin doğduğu Mezopotamya coğrafyasının kültürel ve dini mabetleri ile öne çıkan kadim bir kentidir. Şehir Ulu camisi, Hz. Süleyman Camisi, Dört ayaklı minare ve Camisi, Kurşunlu Camisi, Meryem Ana Süryani Kilisesi ve Surp Girigos Kilisesi ile ön plana çıkmaktadır.

Diyarbakır’da gezilecek Dini Mabetler (Özel Haber)

Taha YAYAN– ÖZEL HABER

Diyarbakır çağlar boyunca coğrafi özelliklerinin vermiş olduğu fırsatlar doğrultusunda birçok medeniyete ve ulusa ev sahipliği yapmıştır. Coğrafi özelliklerinin vermiş olduğu fırsatlar ile ulusları ve medeniyetleri cezbeden Diyarbakır, zaman içinde tarih sayfalarında sıkça adından söz ettirici birçok yapıları bağrında oluşturmuştur. Kente egemen olan devletler kenti imar ve inşa ederken, kendi dini ve kültürel özelliklerini yansıtan dini mabetlerin yapımına öncelik tanımışlardır. Süreç içerisinde yapılar, onarımlar ve eklentiler ile farklı tarihsel ve kültürel değerler kazanmıştır. Söz konusu yapıların kazandığı kültürel, mimari ve tarihsel değişimler, şehrin göz bebeği haline gelerek, yerli ve yabancı ziyaretçilerin uğrak noktası haline gelmiştir. Şehrin turistik ekosistemine birçok katkısı olan bu yapılar aynı zamanda önemli bir ekonomik gelirde oluşturmaktadır. Kültürel ve tarihsel yapılar şehrin uluslararası alanda tanınmasında ve marka değeri oluşturmasında büyük önem taşımaktadır.

Dört ayaklı minare ve Camisi 
Şehir uzaktan kendisine yaklaşanı nazlı ve gururlu surları ile karşılar. Tarihin ve yaşamın hoyrat saldırılarına aldırış etmeden, bükülmeden dimdik duran kent, öncelikle uzun uzadıya giden dört ayaklı minaresi ile kendine revan olan, hemhal olmak isteyen misafirlerini selamlıyor. 

Karacadağ volkanik arazisinden onlarca yıl evvel bin bir zahmet ve emek ile kağnılar üstünde getirilen bazalt taşlardan dökme ve yığma olarak yapılan, dört ayaklı minareden ezan sesleri yankılanır. Bu minare taşları, eski ve yaygın olan geleneksel taş yontmacılığı yapan ustalar tarafından inşa edilmiştir.

Dört ayaklı minare halk arasında yaygın olarak bilinen ismi, ancak resmi olarak Şeyh Mutahhar Cami olarak kayıtlarda geçmektedir. Diyarbakır ve çevresinde egemen olmuş devletlerden olan Akkoyunlular döneminde yapılmış olan tarihi yapı, geçmişten günümüze birçok farklı devlete ve ulusa dini mabet olarak hizmet vermiştir. Kendisini yaptıran dönemin Akkoyunlu Beyi, Kasım Bey tarafından inşasına öncülük edilmiştir.Yüzyıllar boyu tarihe ve yaşama direnmesinde en önemli etken olarak, Akkoyun’lular döneminde Müslüman ahali tarafından korunup, kollanmış olmasından kaynaklanmaktadır.Dört ayaklı minare ve Camisi anıtsal eser olarak bu kadim topraklarda boy göstermekte ve tarih sayfalarında ayrıcalıklı bir yer tutmaktadır. 

Tarihi vesikalara göre mimarisi ve yapısıyla farklılık taşıyan Dört ayaklı minare yekpare taş sütunlar üzerine bina edilerek dört köşeli olarak tasarlanmış ve Anadolu topraklarında örneği olmayan tek yapı olmaktadır. Bu anıtsal yapı simgeleri de bağrında barındırmaktadır. Bu simgelerden en göze çarpanı ise minareyi omuzlayan dört ayağın her birinin, İslam dininde kabul görmüş dört büyük mezhebi simgelemesidir. Bu dört ayak İslam mezheplerini temsil ederken, omuzladıkları minare ise İslam dinini temsil eder. Ayrıca mimari yapısında bir balkon ve petek bulunmaktadır. 

Dört ayaklı minarenin yanı başında bulunan Cami ise kare plan baz alınarak yapılmış ve tek kubbeye sahiptir. Genel olarak Cami, muazzam bir düzen ve ahenk anlayışının ön plana alınarak inşa edilmiştir. Caminin yan bölümlerinde sol ve sağ olarak toplamda altı adet penceresi ile güneş ışınlarını karşılamaktadır.  Kuzey ve güney kısımlarında bulunan ikişer tane penceresi gün ışığını, yanlardan gelen ışık süzmeleriyle çarparak doğal bir aydınlanma oluşturmaktadır. Yapının iç ve dış kesimlerinin tamamında kemerlerle kapanan girintiler görülmektedir. İmamın bulunduğu mihrap bölümünde sağlı ve sollu olarak bulunan üzerleri pencere kemeri gibi duran bölümler bulunur. 

İslam aleminin 5. Haremi şerifi Ulu Cami
Ulu Cami önünde orta büyüklükte meydan bulunur. Ulu Cami normal zeminden bir ila iki metre aşağıda, düz bir alan üzerine kuruludur.Caminin en arka tarafında küçükçe yapılan ilk girişi ve şafiler bölümü olarak adlandırılan bölümün hemen yanında bulunan abdesthaneye yapışık orta büyüklükte ikinci bir girişi daha mevcuttur. Bu her iki girişte ince labirentleri andıran ara sokaklara açılmaktadır. Ana girişte hemen insanları karşılayan kıble yönünden başlayıp ince ve uzun bir biçimde yayılan bir set gibi caminin ilk bölümü ziyaretçileri karşılıyor.

 Camii ana girişi olabildiğince geniş yapılmış bir girişe sahip. Kapılar ahşap el işçiliği örneklerinden olup demir çubuklarla desteklenmiş bir biçimde yapılmış. İlk bölüm bütün yapı gibi taş sütunlardan yapılmış ve üzerinde Diyarbakır’a egemen olan çeşitli medeniyetlerin kabartmaları ve yazıları işlenmiştir. Bu kabartmalardan ilk göze çarpan ise hayvan kabartmalarıdır

Şehre egemen olan birçok medeniyet çeşitli yazıları, figürleri, levhalar halinde bazalt taşlara işlenmişler. İlk ana girişten geçtikten sonra Cami avlusu ferah ve geniş tutulmaya gayret edilmiş. Yapı esasında külliye tarzında inşa edilmiş. Hemen yapıya bitişik Zinciriye medresesi geçmişten erken dönem Cumhuriyete kadar birçok kişinin eğitim aldığı yer olarak hizmet vermiş. 

Cami İslam alemindeki dört büyük mezhep olan Hanefiler, Şafiler, Malikiler ve Hanbelilere ayrı ayrı bölümlerde yıllar boyu hizmet vermiş, ancak günümüzde bütün mezhepler en öndeki Hanefi bölümü olarak adlandırılan yerde birlikte ibadet etmektedir.

Cami ortasında bir şadırvan, süs havuzu ve çardak ve sedir niyetine kullanılan bazalt taşlardan yapılmış yerden yüksekte oturma alanı bulunmaktadır.

Cami esasında 639 yılında Diyarbakır’ı fetheden Araplar tarafından dönemin en büyük kilisesi olan Martoma Kilisesinin Camiye çevirmesiyle oluşturulmuştur. 1091 yılında ise bilinen ilk en kapsamlı onarımını, Büyük Selçuklu Hükümdarı Melikşah yapmıştır.  Süreç içerisinde, kimi dönemlerde tadilat geçirmiş ve bir takım yapısal eklentiler ile günümüzdeki şeklini almıştır. Cami içerisinde tıpkı dış sütunlarında olduğu gibi birçok kitabe ve kabartma bulunmaktadır. Ses sistemleri ve elektrik akımının olmadığı dönemlerde Müslüman halk, ibadet vakitlerinin geldiğini epeyce yüksek olarak yapılan minarenin en üst kısmında bulunan pencerelerin kapalı olup olmadığından anlarmış. Cami içerisinde sibernetiğin öncüsü olarak kabul edilen El Cezeri’nin güneş saati bulunmaktadır. Öte yandan Diyarbakır Ulu camisi, Şam Emevî camisine olan benzerliği ile dikkat çekmektedir. Son olarak göze çarpan keskin farklılıklardan biride, Cami içerisinde roma dönemi tiyatrolarından alınan sütunlardır. 

Hz. Süleyman Camisi
Bu Camiye girmek için Diyarbakır surlarında yer alan kapıdan geçiliyor. Hz. Süleyman Camisi, Diyarbakır surları ile çevrili iç kale denilen kısmın ana göbeğinde yer alıyor. Cami iç kale parkıyla bütünleşik bir yapı içerisinde ziyaretçilerini ağırlıyor. Karşısında dünyaca ünlü ve UNESCO kültürel miras listesinde yer alan Hevsel bahçeleri bulunmaktadır. Caminin yer aldığı alanın hemen bitimi, yani etekleri Dicle nehrine komşu oluyor, az ötede ise kırklar dağı bulunuyor.

Hz. Süleyman Camisinin bağrında 27 şehit sahabe kabri bulunmaktadır. Kabristan meşhed denilen bölümde yer alır ve burada Halid Bin Velid’in oğlu Süleyman ile şehit düşen sahabeler yatmaktadır. Ziyaretçileri Camiye gelmeye teşvik eden temel neden ise şehit sahabeleri görmektir. Cami içerisinde ibadethane dahil olmak üzere, kabristanlar ve tarihi idari yapılar ile bütünleşik bir yapıda bulunmaktadır. Tarihi idari yapılar ise günümüzde müze görevi görerek faaliyette bulunması, bu Camiyi anıtsal eser kategorisinde bulunan benzer yapıtlar arasında ayrıksı düşürmektedir.

Cami minaresinde işlenmiş kitabelere göre 1155 ile 1160 yılları arasında Nisanoğlu Ebul Kasım tarafından yaptırılmıştır.  Hz. Ömer döneminde Diyarbakır’ın fethinin bu noktadan başlandığı rivayet edilmektedir. Cami Vali Silahtar Murtaza Paşa tarafından 1631-1633 yılları arasında onarılmıştır. Cami sahip olduğu bu özelliklerinin yanı sıra bir takım mimari özellikleri de bulunur.
 Minare gövdesi silmeli yazı kuşaklarıyla beş kısma bölünmüştür. Bu kısımlar kalker üzerine sülüs yazı kullanılan kitabelerle ayrılmıştır. Mihrap nişi ve tavandaki kalem işi süslemelerle sınırlıdır. Süslemeler genellikle cephede kitabelerden oluşmaktadır.

Kurşunlu Camii
Kurşunlu camii bölge halkı tarafından yaygın olarak kullanılan isimdir. Bunun temel nedeni ise Cami kubbelerinin kurşun kaplı olmasıdır. Ancak resmi olarak adı fatih paşa Camisi olarak geçmektedir. Bu kadim anıtsal yapı, 1516 - 1520 yılları arasında inşa edilmiştir. İnşasına öncülük eden ise dönemin ilk Osmanlı Valisi Bıyıklı Mehmet Paşadır. Öte yandan bu anıtsal mabet Diyarbakır kent sınırlarında yapılan ilk Osmanlı eseri özelliğine sahiptir.

Cami duvarları geleneksel Osmanlı çinileri ile kaplıdır. Mihrabı ve minberi olağan üstü sanat yapıtı olarak ad edilebilir. Cami sadece Osmanlı mimari anlayışını yansıtmamakta, aynı zamanda Selçuklu mimarisine göre yapılmış ve erken dönem Cumhuriyet yıllarında tadilat görmüştür. Son olarak yapılan muhtemel değerlendirmelere göre yapısal bozuma uğramış kısımlarının medrese ve hamam olduğu tahmin edilmektedir. 

Diyarbakır geçmişten günümüze yerleşim alanı olarak kullanılmaya başlandığı günden itibaren, kendisine egemen olan bütün medeniyetler imar ve inşa faaliyetlerine katkı sunduğu bir kadim kenttir. Bu kadim kent çağlar boyunca farklı uluslara ev sahipliği yapmış, çeşitli semavi dinlerin merkezi haline gelmiş. İslam dininden önce Diyarbakır, Hristiyanlık inancına merkezlik etmiş. Bu açıdan şehirde yüzyıllara meydan okuyan anıtsal değer taşıyan kiliseler mevcuttur. 

Meryem ana ve Surp Girigos Kiliseleri
Kaynaklara göre, Meryem ana kilisesi milattan sonra 3. asırda inşa edildiği tahmin ediliyor. Yapıldığı tarihten günümüze bu görkemli yapı tarih boyunca yangınlar ve yapısal bozulmalardan ötürü birçok kez onarım görmüştür. Kilisede Bizans dönemi mihrabı ve Roma dönemi tarzında yapılmış kapısı ile ziyaretçilerin dikkatini çekmektedir. Diyarbakır’da yaşamış Hristiyan azizler, bu kilise içerisinde gömülmüş ve gömüldükleri yer onlara özel inşa edilmiştir. Kilise Süryani kadim Yakubi mezhebine aittir. Kilise içerisinde kütüphane, patriklik konutu gibi yapılar mevcuttur. Yapı içerisinde avlular ve avlu içerisinde süs çeşmeleri bulunmaktadır. Ayrıca kilise sütunlar üzerine konan bir kubbeye sahiptir. Kilisede yazıtlar ve çeşitli dönemlere ait kitabeler mevcuttur. 

Hıristiyan inancının Diyarbakır’a bıraktığı kültürel ve tarihsel öğelerden en önemlilerinden bir diğeri de Surp Giragos kilisesidir. Şehir ile ilgili bilgiler içeren yazılı kaynaklarda kilisenin özelliği ve tarihçesinden bahsedilmektedir. Bu kilise silindir şeklindeki sütunlar üzerinden yükselen kemerlerin tuttuğu düz tavana sahiptir. Oldukça geniş bir alan ve yapı olarak günümüze ulaşan en büyük kiliselerden olmaktadır. Kilise yedi apsisli ve beş nefli tek kilise örneği olarak, kendine özgü niteliklere sahiptir. Yapılış tarihlerinde ihtilaflar olan yapının inşa dönemi, genel olarak 16. Yüzyıl olarak kabul görmektedir. Vaftiz, Mihrap ve koro bölümleri olan yapının çan kulesi de bulunmaktadır.

Diyarbakır yukarıda geçen bütün anıtsal değer taşıyan kültürel ve tarihsel öğeleriyle farklı bir ahenge sahiptir. Buraya gelecek misafirler unutmamalıdır ki, şehir sahip olduğu birçok Arkeolojik kalıntıları, tarihsel yapıları ve kültürel öğeleriyle, çağdaşlarından ayrı bir noktada bulunuyor. 

Bölgeye gelen yerli ve yabancı turistler tarihi Sur İlçesi’nde yer alan cami ve kiliseleri gezmektedir. Bölgeye düzenlenen turlarda da mutlaka yapılan kahvaltı sonrası tarihi yerleşim yeri olan Sur İlçesinde farklı mekanları gezerken, bu mabetleri de görme fırsatı bulmaktadır.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ
BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Üzgünüz ilginizi çekebilecek içerik bulunamadı...
ÇOK OKUNAN HABERLER