Abbas bin Abdülmuttâlib (r.a.)-2

Hz. Abbas’ın şaşkınlığı iyice artmıştı:

“Bunu sana kim haber verdi? Vallahi bunu benden ve Ümmü’l-Fadl’dan başka hiç kimse yoktu!” dedi. Peygamberi­miz:

“Allah haber verdi.” buyurdu. Bunun üzerine Hz. Abbas:

“Ben şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur. Yine şehadet ederim ki, sen Allah’ın Resûl’üsün” diyerek Müslümanlığını açıkladı.[1]

Peygamberimiz, amcasının tekrar Mekke’ye dönmesini, müşriklerin hareket­lerini kontrol edip kendisine bildirmesini istedi. Hz. Abbas, Mekke’ye döndü, bir müddet ima­nını gizledi. Çok mühim vazifeler gördü. Mekke’de bütün olan bi­tenleri Re­sû­lul­lah’a ulaştırır, Mekke’nin nasıl fethedilebileceğini bir bir anlatır­dı.

Müşrikler bunun farkındaydılar. Bu sebeple Hz. Abbas’ı hiç sevmezlerdi. Fa­kat bir şey de diyemezlerdi. Bununla beraber, Hz. Abbas da onların surat asma­larından rahatsız olurdu. Zaman zaman:

“Yâ Re­sû­lal­lah, müşriklerin beni gör­düklerinde surat asmalarından rahatsız oluyorum!” derdi. Peygamberimiz onu teselli eder ve:

“Onlar seni sevmedikçe cennete giremez.” buyurur, onların ahirette çekecekleri aza­ba dikkat çekerek onu teselli ederdi.

Hz. Abbas zaman zaman hicret etmeyi düşünür, Peygamberimizden izin is­terdi. Fakat Re­sû­lul­lah (a.s.m.) ona:

“Allah benimle peygamberliği sona erdir­diği gibi, seninle de hicreti sona erdirecektir.” der, Mekke’de kalmasını ister­di.

Re­sû­lul­lah (a.s.m.), Hz. Abbas’ı çok severdi. Onun hakkında “Kureyş’in en cö­mer­ti­dir.” buyurur, “Ey Allah’ım, Abbas’ı ve çocuklarını affet, onları günah kirlerinden temizle, muhafaza et!” diye duada bulunurdu.[2]

Peygamber Efendimiz, Hz. Abbas’a hitap ettiğinde, “Ey Re­sû­lul­lah’ın amcası” derdi. Hz. Abbas, bu hitaptan çok hoşlanırdı. Sık sık Re­sû­lul­lah’a gelir, kendisi­ne dua ve ilim öğretmesini isterdi. Re­sû­lul­lah Efendimiz de ona kısa ve öz dualar öğretir, dünya ve ahirette afiyet dilemesini isterdi.

Hz. Abbas, Re­sû­lul­lah’tan yaşlı olmasına rağmen çok hürmeti vardı. “Resu-lul­lah’tan büyüğüm.” demeye dili varmazdı. “Sen mi büyüksün, Re­sû­lul­lah mı?” diye soran­lara, “O benden büyük, ben ise ondan yaşlıyım!” cevabını verirdi.

Hz. Abbas’ın, Peygamberimizin irtihâlinden sonra da büyük hizmetleri oldu. Hicret’in 18. senesiydi… Bir kuraklık felaketi ve kıtlık bütün Arap Yarımadası’nı kasıp ka­vu­­ruyordu. Bütün canlılar susuzluktan kıvranıyordu. Müslümanların halifesi Hz. Ömer’di. Bu durum karşısında çaresizdi. Allah’tan başka iltica ede­cek hiçbir merci yok­tu. Hz. Ömer bütün ahaliyi, çocukları, yaşlıları yanına alıp yağmur duasına çıktı. Bun­ların arasında Hz. Abbas da vardı. Müslümanların halifesi Hz. Ömer, yanına Hz. Abbas’ı alarak minbere çıktı, gözyaşları içinde Yüce Allah’a şöyle yalvardı:

“Yüce Rabb’im! Kâinatın Efendisi Re­sû­lul­lah (a.s.m.) hayatta iken böyle za­man­larda sana yalvarır, sen de bize yağmur ihsan ederdin. Şimdi ise o Yüce Pey­gamber’in amcasıyla sana yalvarıyoruz. Bize yağmur ihsan et.”

Hz. Ömer’in bu duasından sonra Hz. Abbas da şöyle niyazda bulundu:

“Allah’ım, her şeyi gözeten, gören sensin. Ne çaresiz mahluku kendi hâline bırakır, ne de bacağı kırık devenin bakımsızlıktan helakine meydan verirsin. Yüce Rabb’im, ço­cuklar iyice güç ve kuvvetten kesildi. Yaşlılar iğne ipliğe dön­dü. Ah u eninleri gökle­ri tuttu. Sen gizliyi de, en gizliyi de bilensin. Bu zayıf kul­larının imdadına yetiş. Mer­hamet ve yardımını esirgeme. Resûl’üne olan yakın­lığım itibarıyla bana tutunup sana yalvarıyorlar. Yağmur ver Yâ Rabbi.”

Bu yakarışlar dergâh-ı İzzet’e ânında ulaştı. Bulutlar kümelendi, sema karar­dı, gök gürledi, İlahî rahmet yağmur damlaları hâlinde yeryüzüne indi. Bereket çiçek çiçek açtı. Yeryüzü ve canlılar bayram etti…

Hicrî 32 senesinde 88 yaşında vefat eden, Peygamberimizin amcası Hz. Ab-bas’tan Allah razı olsun!