Abdullah bin Ümmü Mektûm (r.a.)-4
- 07-01-2019 13:40
- 04-08-2023 22:17
- 9
Hicret’ten sonra cihat başlayınca eli silah tutan bütün müminler savaşa katıldı. Savaşa katılanları öven “Müminlerden oturanlarla cihat edenler müsavi olmazlar.” mealindeki Nisâ Sûresi’nin 95. âyet-i kerimesi nazil olduğunda Peygamberimiz, Hz. Zeyd bin Sâbit’e kalem ve kâğıt getirmesini söyleyerek âyeti yazmasını söyledi. Bu sırada Hz. İbni Ümmü Mektûm orada hazır bulundu. Peygamberimize, “Ey Allah’ın Resûl’ü, cihada gücüm yetseydi ben de giderdim, fakat âmâyım!” dedi. Sonrasını Hz. Zeyd bin Sâbit şöyle anlatıyor:
“Bunun üzerine Allah, Peygamberimize vahiy gönderdi. Bu sırada Resûlullah’ın uyluğu benim uyluğumun üzerinde bulunuyordu. Vahyin ağırlığı bana o kadar çöktü ki, dizimin ufalanıp dağılmasından korktum! Sonra Resûlullah’tan vahyin izleri sıyrıldı. Allah ‘özür sahibi olanlar müstesna’ cümlesini gönderdi.”[7]
Bu âyet-i kerimeyle, mazereti ve özrü olanlara cihadın farz olmadığı bildiriliyordu. Fakat bu İlahî ruhsat varken, Hz. İbni Ümmü Mektûm bazı savaşlara katılır, bağırıp çağırmakla düşmana korku salardı. Fakat Peygamberimiz birçok gaza ve seferde Hz. İbni Ümmü Mektûm’u Medine’de vekil bırakarak imamlığı ona veriyordu.
Hz. Ömer devrinde meydana gelen Kadisiye Savaşı’na Hz. İbni Ümmü Mektûm da katılmıştı. Sırtında bir zırh, elinde de siyah bir sancak bulunuyordu. Bir köşeye çekilmiş, mücahitlere şevk veriyor, cesaretlerini artırıyordu. Gür sesiyle de düşmanı ürkütüyordu. Savaş bittiğinde şehitler arasında Hz. İbni Ümmü Mektûm da vardı.[8]