İlkbaharda Kış Yaşıyoruz

Değerli okuyucularımız,Takvimler ilkbaharı gösteriyor ama pencereden dışarı baktığımızda gördüğümüz manzara tam anlamıyla kışı andırıyor. Nisan yağmurlarıyla bereket beklerken, gri bulutlar, soğuk rüzgarlar ve ısınamayan şehirler karşılıyor bizi her sabah. “Bu da mı ilkbahar?” diye sormadan edemiyor insan.

Normalde bu günlerde çiçeklerin açtığı, ağaçların yeşerdiği, güneşin ılık ılık içimizi ısıttığı bir atmosferde olmamız gerekirdi. Ama ne yazık ki Diyarbakır’da da bu yıl ilkbahar kışa benzemeye başladı. Caddelerde insanlar montlarla geziyor, sobalar yeniden yakılıyor, grip ve soğuk algınlığı yeniden gündeme geliyor. Hâlbuki mart kapıdan baktırmıştı, nisan da soğuğu yeniden hatırlattı.

İklim değişikliği artık yalnızca bir teori değil; her yıl, her mevsim kendini biraz daha fazla hissettiriyor. İlkbaharın tazeleyici havası yerini puslu ve sert havalara bırakınca, doğa da şaşırıyor, biz de. Çiftçiler ekin zamanını hesap edemiyor, çocuklar ne giyeceğini bilemiyor. Sabah güneş açsa da akşama yağmur, bazen dolu yağıyor. Mevsimlerin dengesi bozuldukça, bizim de dengemiz şaşıyor.

Böylesi bir iklimde sadece giysilerimizi değil, alışkanlıklarımızı da gözden geçirmemiz gerekiyor. Belki de doğayla kurduğumuz bağı yeniden sorgulamalıyız. Doğaya verdiğimiz zararın faturası, kararsız mevsimler, erken gelen seller, beklenmeyen kuraklıklarla bize geri dönüyor.

Şimdi sorulması gereken soru şu: İlkbaharda neden kış yaşıyoruz? Sadece havadan mı ibaret bu değişim, yoksa insanlığın doğayla kurduğu dengesiz ilişkinin bir sonucu mu?

Unutmayalım, mevsimler şaşırdıysa, bu şaşkınlık biraz da bizim yüzümüzden. Doğaya ne verirsek, onun karşılığını alıyoruz. İlkbaharda güneş görmek istiyorsak, kışa da, yaz sıcağına da saygı duymamız gerektiğini artık anlamalıyız.

Sağlıkla, umutla kalın.