İslam’da Muhabbetin Önemi Nedir?
- 07-03-2023 01:49
- 04-08-2023 22:19
- 11
Muhabbet nedir, ne değildir? İslam’da muhabbetin yeri ve önemi nedir? İnsan kime, ne ölçüde muhabbet etmelidir? Muhabbetin dereceleri, tahsili, önemi ve tecellileri.
Hadis-i kudsîde buyurulur:
“İhlâs, benim sırlarımdan (öyle) bir sırdır (ki) onu kullarımdan (ancak) sevdiğim kimsenin kalbine emanet ederim. Onu (ecir defterine) yazmak için bir melek ve ifsâd etmek için de bir şeytan ona (ihlâsa) muttalî olamaz.” (Et-Tâc, I, 43)
Allah’ın sırrı olan ihlâs gibi bir lütf-i ilahî, insanlar içinde ancak muhabbet-i ilahî sahibi olanlara verilmektedir. Hadiste geçen «sevdiğim kullar» ifadesi bu gerçeği göstermektedir.
Bu demektir ki insana bütün kapılar ancak aşk ve muhabbeti nispetinde açılır. Muhabbetin bittiği yerde ihlâs da biter, samimiyet de fazilet de gayret de. Muhabbetin canlı olduğu bir gönülde her şey canlıdır; ibadetler, güzel hasletler, sadâkat, teslimiyet ve ebedî huzur… Onun için her şeyden evvel gönüllerde muhabbet nûru hiç solmayan bir güneş gibi sarsılmaz bir kıvamda ve kalıcılıkta olmalıdır. Aksi takdirde mum misali tükenen muhabbetler, insanı da tüketir, güzellikleri de. Öyle ki bazen ebedî bir zarar ve hüsrana dönüşür. Hazin neticelerle insanı perişan eder. Nahşebî Hazretleri’nin anlattığı şu kıssa bu hakîkate ne güzel bir misâldir:
SAHTE SEVGİLER FELÂKET…
“Bir genç, padişahın kızının kapısına gelmiş ve kendisinin ona âşık olduğunu söylemişti. Haber padişahın kızına iletilince hanım sultan kapıya geldi ve gence:
«Al şu bin dirhemi de bir daha bana da sana da zarar verecek böyle bir şey söyleme.» dedi.
Genç vazgeçmeyince:
«Öyleyse iki bin dirhem al!» teklifinde bulundu.
Nihayet pazarlık on bin dirheme varınca, genç, kabûl etti. Bu durumu gören padişah kızı:
«Sen beni nasıl seviyorsun ki gözün para pul ile kamaşıp beni görmez oldu. Beni benden başkasına tercih edenlerin cezası nedir biliyor musun?» dedi ve ardından sevgisinde samimî olmayan ve dünyalığa mağlûp olan genci huzurundan tard etti.
Bu hâli duyan bir ârif, düşüp bayıldı. Kendi ne geldiğinde şöyle dedi.
«Ey insanlar! Bakın dünyada sahte sevgilerin başına neler geliyor! Ya Hakk’ı sevdiğini iddia edip de ondan başkasına yönelenlerin başına âhirette neler gelmez ki… »”
Bu kıssa da gösteriyor ki insanın hayatı, aslında baştan sona gerek mecâzî gerekse hakikî aşk açısından devamlı muhabbet imtihanları ile doludur. Çünkü muhabbet, hem yaratılış sırrımız, hem de yaşayış hikmetimizdir. Zira malûmdur ki:
VARLIĞIN SERMAYESİ MUHABBETTİR…
Allah Teâlâ, ezel âleminde gönüllerde bilinmeye muhabbet etti ve bu vesileyle de sayısız varlıklar halketti. Bir imtihan dergâhı olan dünyada ve bütün âlemlerde kendi kudret ve sanatını sergiledi. Bu sanatın zirvesi olarak da insanı yarattı.
Böylece kâinat ve insan, ilâhî muhabbetin birer aynası oldu. Muhabbet, her şeyin hem yaratılış sırrı, hem de yaşayış enerjisi ve huzuru olarak varlıkların özüne yerleştirildi.
Onun için zerreden kürreye her şeyde muhabbet hâkimdir. Bitkilerden hayvanâta, canlılardan cansız zannedilen varlıklara kadar bu âlemde ne varsa hepsinde muhabbet vardır. Öyle ki on sekiz bin âlemdeki hayat, muhabbetle devam eder. Bilhassa bu gerçek, insan hayatı için büyük bir hakikattir. Çünkü bir ömrü kuşatan çileler, ıstıraplar, acılar, felaketler, mahrumiyetler ilh… ancak muhabbet merhemiyle tedavî edilebilir ve fânî âlemi sonsuz bir saadete dönüştürmek mümkünleşir. Şair ne güzel söyler:
Uğruna gökler yedi kat,
Var mı muhabbet gibisi?
Aşk ile yer buldu hayat,
Var mı muhabbet gibisi?
***
Âdem’e, Havvâ’ya sorun,
Mecnun’a, Leylâ’ya sorun,
Hazret-i Mevlâ’ya sorun;
Var mı muhabbet gibisi?
***
Kul olamaz aşka sağır,
Başkacadır ondaki sır,
Her gece mîrâca alır,
Var mı muhabbetgibisi?
***
Goncaya sel sel aka dur,
Bağrını gül gül yaka dur,
Göz göze Seyrî baka dur,
Var mı muhabbet gibisi?
(SEYRÎ)
MUHABBET BASAMAKLAR!…
Muhabbetin en zirvede tecellî ettiği varlık, hiç şüphesiz ki insandır. Çünkü beşer kalbinin en büyük gıdası, muhabbet ve aşk-ı ilâhîdir. Bu bakımdan gönüller, Allah muhabbeti ile doldukça yaratılıştaki hikmete ulaşırlar, huzur ve sükûnete ererler. Aynı zamanda Allah’a muhabbet, bütün meşru muhabbetlerin de temelini teşkil eder. Onun içinde başta Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-‘e muhabbet de vardır. Ondan sonra Hak dostlarına, anne babaya, evlâda, bütün ehl-i îmana, hattâ bütün mahlûkata muhabbet de Allah’a muhabbetin îcabıdır.
Nitekim Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Mekke fethine giderken yolda yavrusunu emziren bir köpeği ürkütmemek ve rahatsız etmemek için ordusunun güzergâhını değiştirmiştir. Kurban olarak koyun kesecek birinin hayvancağızın gözü önünde bıçak bilediğini görmesi üzerine: “Bıçağını şu koyunun görmeyeceği bir yerde bilesen olmaz mı?” diye îkaz etmiştir. Çünkü:
MUHABBET, MERHAMETİ GEREKTİRİR
Kur’ân-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hakk’ın en çok «Rahman» ismi zikredilmektedir. Onun tecellîsi ise merhamettir. Merhamet de muhabbetin mahsûlüdür. Allah’a gerçek yakınlık, muhabbet ve merhamet nispetindedir.
Dolayısıyla gönüllerin her şeyden önce Allah muhabbeti ile nurlanması ve tekrar cennet ile cemâle kavuşabilmesi yönünde liyâkat kazanması şarttır. Kulluk ufkunun yegâne ideali, bu olmalıdır.
Çünkü Cenâb-ı Hak, varlıklar içerisinde en çok insanı sevmektedir. Bu sebepledir ki insanı cennette yaratmıştır. Sonra bir imtihan olarak onu bu dünyaya indirmiş ve nefs engelini bertaraf ederek kullukta bulunmak vazifesiyle memur kılmıştır. Âkıbet, Rabbimizin murâdı, yine bizim cennete ve cemâle dönmemiz istikametindedir. Bu itibarla Fecir sûresinde açık bir şekilde:
“«Rabbine dön!» ve «Cennetime gir»!” diye ferman etmektedir.
Elbette asıl dönüş, Allah’adır. Ancak Allah’a dönen, netice itibarıyla cennete dönmüş olur.
MUHABBET TAHSÎLİ…
Bütün peygamberler ve Allah dostları, işte bir ömür yukarıdaki ilâhî fermanı yerine getirebilme gayreti içerisinde muhabbet tahsîli yapmışlardır. Neticede her biri muhabbeti ebedîleştiren birer mâneviyat kahramanları olmuştur. Diğer semâvî kitaplar ve Kur’ân-ı Kerîm, hidâyet ikliminde böyle bir kulluğun kıvamı için lütfedilmiştir. Kur’ân ışığında bütün Hak dostlarının kaleme aldığı eserlerde bu sır, yani muhabbet sırrı ile ve muhabbet sırrını îzah için kaleme alınmıştır. Meselâ Mevlânâ’nın 26 bin beyitlik Mesnevîsi de âdeta bir muhabbet-nâmedir. Hazret-i Mevlânâ buyurur ki:
“Azizim; muhabbeti de aşkı da Hak Teâlâ sıfatı bil!”
“Sen, kaskatı bir taş veya mermer parçası olsan, muhabbet dolu bir gönül sayesinde cevher olursun. Fakat sevgi olmayınca mum bile demir gibi katılaşır.”
“Muhabbet öyle bir sırdır ki onunla acılar tatlılaşır, onunla gönüller kir ve pastan arınır. Dertler onunla şifâ bulur…”
“Ölü, sevgi ile dirilir; sevda sebebiyle padişah kul olur. Aşk sayesinde hapishane ve zindan gül bahçesi olur. Nâr, nûr olur.”
“Yine muhabbet sayesinde kederler, üzüntüler neşe olur, sevinç olur. Nice kahırlar, nice rahmete dönüşür.”
“Fakat böyle neticeler hâsıl eden gerçek muhabbet, ancak âriflere mahsustur. İrfan ve ihlâs sonucudur. Yani saçma sapan şeylere kapılan, asla Sevgi tahtına oturamaz…”
Gerçek muhabbet, Cenâb-ı Hakk’ı candan daha aziz bir sevgi ile sevmektir. Buna aşk-ı hakikî denir ki bu, yaratılanı da Yaratan’ dan ötürü sevmeyi gerektiren bir muhabbettir. Bunu müşahhas olarak hurma kütüğünün ağlamasında görüyoruz. Zulmedilen hayvanların Allah Rasûlü’nün huzuruna koşup gözyaşı dökmelerinde müşâhede ediyoruz.