İslam’da Muhabbetin Önemi Nedir?-2
- 08-03-2023 11:31
- 04-08-2023 22:19
- 8
Bütün peygamberler ve Allah dostları, işte bir ömür yukarıdaki ilâhî fermanı yerine getirebilme gayreti içerisinde muhabbet tahsîli yapmışlardır. Neticede her biri muhabbeti ebedîleştiren birer mâneviyat kahramanları olmuştur. Diğer semâvî kitaplar ve Kur’ân-ı Kerîm, hidâyet ikliminde böyle bir kulluğun kıvamı için lütfedilmiştir. Kur’ân ışığında bütün Hak dostlarının kaleme aldığı eserlerde bu sır, yani muhabbet sırrı ile ve muhabbet sırrını îzah için kaleme alınmıştır. Meselâ Mevlânâ’nın 26 bin beyitlik Mesnevîsi de âdeta bir muhabbet-nâmedir. Hazret-i Mevlânâ buyurur ki:
“Azizim; muhabbeti de aşkı da Hak Teâlâ sıfatı bil!”
“Sen, kaskatı bir taş veya mermer parçası olsan, muhabbet dolu bir gönül sayesinde cevher olursun. Fakat sevgi olmayınca mum bile demir gibi katılaşır.”
“Muhabbet öyle bir sırdır ki onunla acılar tatlılaşır, onunla gönüller kir ve pastan arınır. Dertler onunla şifâ bulur…”
“Ölü, sevgi ile dirilir; sevda sebebiyle padişah kul olur. Aşk sayesinde hapishane ve zindan gül bahçesi olur. Nâr, nûr olur.”
“Yine muhabbet sayesinde kederler, üzüntüler neşe olur, sevinç olur. Nice kahırlar, nice rahmete dönüşür.”
“Fakat böyle neticeler hâsıl eden gerçek muhabbet, ancak âriflere mahsustur. İrfan ve ihlâs sonucudur. Yani saçma sapan şeylere kapılan, asla Sevgi tahtına oturamaz…”
Gerçek muhabbet, Cenâb-ı Hakk’ı candan daha aziz bir sevgi ile sevmektir. Buna aşk-ı hakikî denir ki bu, yaratılanı da Yaratan’ dan ötürü sevmeyi gerektiren bir muhabbettir. Bunu müşahhas olarak hurma kütüğünün ağlamasında görüyoruz. Zulmedilen hayvanların Allah Rasûlü’nün huzuruna koşup gözyaşı dökmelerinde müşâhede ediyoruz.
HURMA KÜTÜGÜNÜN MUHABBET GÖZYAŞLAR!
Malûmdur ki, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ashâbına vaaz ederken mescit direklerinden bir hurma kütüğüne dayanır, öyle sohbet ederlerdi. Gün geldi, mescitte sohbet dinleyen ashâb o kadar çoğaldı ki, sahâbîlerin mühim bir kısmı, kalabalıktan Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-‘in mübarek yüzünü göremez oldular ve bunun üzerine Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-‘in izniyle mescide bir minber yapıldı. Fakat Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in bu yeni minbere ilk çıkışında beklenmeyen mûcizevî bir hadise oldu. Rasûlullah Efendimiz’in daha önce hutbe okurken yaslandığı hurma kütüğü, hicran ile hıçkırdı ve orada bulunan herkesin duyduğu bir sesle ağlamaya başladı. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de minberden inerek onu sıvazladı, teskin etti.
Câlib-i dikkattir ki bir hurma kütüğünün muhabbeti, âdeta hicran içinde inleyen ve hasretle feryât eden bir insan misâli sevda tecellîleri sergiledi. İşte bu, muhabbetin kudretidir! İşte bu kudret, bütün varlıkların sığındığı ve muhtaç olduğu bir muhabbettir. Asr-ı saadette bu gerçeğin pek çok tecellilerinden biri de şudur:
MAHZUN DEVEYİ TESKİN EDEN MUHABBET…
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ensârdan bir kimsenin bahçesine uğramış, orada bir deve görmüştü. Deve, Peygamber Efendimiz’i görünce inledi ve gözlerinden yaşlar aktı. Efendimiz, devenin yanına gitti, kulaklarının arkasını şefkatle okşadı. Deve sakinleşti. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber:
“-Bu devenin sahibi kimdir? Bu deve kimindir?” diye sordu. Medineli bir delikanlı yaklaştı ve:
“-Bu deve benimdir, ey Allah’ın Rasûlü!” dedi. Fahr-i Kâinat Efendimiz:
“-Sana lütfettiği şu hayvan hakkında Allah’tan korkmuyor musun? O, senin kendisini aç bıraktığını ve çok yorduğunu bana şikâyet ediyor.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 44/2549)
Hazret-i Peygamber’de tecellî eden böylesi yüce muhabbet ve merhamet numûnelerini, verese-i enbiyâ olan sâlih insanlar, her zaman hayatlarının yegâne düstûru haline getirmişlerdir. Bir bakıma Allah dostları, Hazret-i Peygamber’in muhabbet ve merhametinin zamana yayılmış zirveleri olmuşlardır. Evliyaullâhın büyüklerinden olan Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri’nin sergilediği şu misâller pek mânidardır:
ÂCİZ MAHLÛKATA ŞEFKAT
Bâyezîd-i Bistâmî, ilâhî muhabbetten o kadar hassaslaşır ve incelirdi ki, Yaratan’ dan ötürü yaratılanlardan her birinin ıstırabını sînesinde hisseder ve muzdarip olurdu.
Bir gün, önünde bir merkebi çok feci bir şekilde dövdüler. Öyle ki, hayvanın arkasından kanlar boşandı. O anda Bâyezîd-i Bistâmî Hazretleri’nin de baldırlarından kan sızmağa başladı.
Yine Bâyezîd-i Bistâmî -kuddise sirruh-, bir yolculuk esnasında bir ağacın altında biraz istirahat ettikten sonra yolculuğa devam etmişti.
Yolda torbaların üzerinde, dinlendikleri yerden geçen birkaç karıncanın gezindiğini gördü. Onları yurtlarından mahrum etmemek ve onlara gurbet hayatı yaşatmamak için derhâl geri döndü. Dinlendiği yere geldi ve karıncaları eski yerlerine bıraktı.
Bu hâller, Yaratan’dan ötürü yaratılanlara gösterilen kâ’bına varılmaz bir şefkat ve merhamet tezâhürüdür. Rabbe yakın bir mü’minin gönül ufkunun derinliğidir.
Hadîs-i şerîfte buyurulur:
“Kendisinin aç kalmasını umursamayıp ölümüne sebep olan bir kadın cehenneme gitti. Susuzluktan soluyan bir köpeğe ayakkabısı ile su içiren günahkâr bir kadın da affedildi.”
Ancak unutmamak gerekir ki, Allah’ın rahmeti, bazen küçük bir hayırda bazen de büyük hayırlardadır. Aynı zamanda kahrı da, bazen küçük bir günahta bazen de büyük günahlardadır. Dolayısıyla amellerimizi bu gerçeğe göre mîzan etmeli ve değerlendirmeliyiz.
İnsana bu kıvamı kazandıran sır da, hiç şüphesiz ki ilahi muhabbettir. Bu muhabbet, iki cihan saadetini kazandıracak bir nasiptir. Kulu yeşerten, maddeten ve mânen genç ve zinde eyleyen bir iksîr-i ilâhîdir. Bu bakımdan Hak dostlarının en bâriz vasfı ve gayesi, dâima muhabbet olmuştur. Hazret-i Mevlânâ buyurur:
“Hak âşıkları, muhabbet deryasının balıklarıdır. Onlar vuslat suyuna kanmazlar… ”
“Sen de mânâ ehli ile kalk da onlardan hem lütuflar, ihsanlar elde et, hem de mânevî güç kazan ilâhî muhabbetle genç ve dinç kal!”
MUHABBETİN EN MÜHİM TECELLÎSİ…
Muhabbetin en mühim tecellîsi; gönülden bütün mâsivâyı, yani Allah’tan başka her şeyi, bilhassa dünya hırsı, haset, kin ve nefreti temizlemesidir. Eğer bunlar kalpten çıkarılamamışsa o kalbe muhabbet henüz yerleşmemiş demektir. Çünkü ehl-i muhabbet olanlar, ehl-i dünyanın fânî ve nefsânî çekişmelerinin oluşturduğu boş sellere kendini kaptırmazlar, sadece sonsuz âlemin vuslat iklîmine doğru koşarlar. Böylece iki dünyaları da huzur ve saadet içinde geçer. Dünyanın en buhranlı zamanlarında bile rûhî çöküntü yaşamazlar, gönül bakımından devamlı zinde ve genç kalırlar.
Cenâbı-ı Hak, bizleri böyle bir aşk-ı hakîkî ile yaşatsın! Muhabbetin bereketli pınarlarıyla bütün kurak gönülleri yeşertsin! Bu çileli dünya hayatında da bizleri cennet güzelliği içerisinde mâmûr eylesin!