İSLAM'DA VEFANIN ÖNEMİ VE FAZİLETİ-1
- 16-12-2019 16:11
- 04-08-2023 22:17
- 15
İslâm, mü’minleri birbirine kardeş kıldı ve bu kardeşliği kan bağından daha üstün eyledi.
Bu muhteşem kardeşliğin zirvesini, ensar ve muhâcirler arasında temâşâ ederiz. Evlerini, mallarını, iş ve güçlerini terk edip, İslâm için Medine’ye hicret eden muhâcirlere; Medineli ensar öyle kucak açtı ki, evlerini, tarlalarını, neleri varsa her şeylerini onlarla bölüşmek üzere ortaya koydular. Lâkin muhâcirler de,gözü tok davrandılar, karşılıksız yardım almak istemediler, hizmetlerde yardımcı olarak ensârın ihsanlarına mukabelede bulundular.
Kardeşe vefâ ile müslüman toplumunda herkes birbirine zimmetli idi. Herkes diğerinin maddî-mânevî hâlinden kendini mes’ul addetti. Fedâkârlık ve îsâr yaşandı.
Hazret-i Huzeyfe’nin anlattığı şu hâdise de, ashâbın son nefeste bile sergilediği ulvî ahlâk ve vefâyı aksettirmesi bakımından ne kadar câlib-i dikkattir:
Yermuk Muharebesi’nde idik. Çarpışmanın şiddeti geçmişti. Ok ve mızrak darbeleri ile yaralanmış olan müslümanlar, düştükleri sıcak kumların üzerinde can vermekteydiler. Bu arada ben de bin bir güçlükle kendimi toparlayarak, amcamın oğlunu aramaya başladım. Son anlarını yaşayan yaralıların arasında biraz dolaştıktan sonra, nihayet aradığımı buldum. Fakat ne çare, bir kan gölü içinde yatan amcamın oğlu, göz işaretleriyle dahî zor konuşabiliyordu. Daha evvel hazırladığım su kırbasını göstererek:
“Su istiyor musun?” dedim.
Belli ki istiyordu, çünkü dudakları hararetten âdetâ kavrulmuştu. Fakat cevap verecek mecâli yoktu. Sanki göz işareti ile de muzdarip hâlini îmâ ediyordu.
Ben kırbanın ağzını açtım, suyu kendisine doğru uzatırken biraz ötedeki yaralıların arasından İkrime’nin sesi duyuldu:
“Su! Su!.. Ne olur bir tek damla olsun su!..”
Amcamın oğlu Hâris; bu feryâdı duyar duymaz, kendisinden vazgeçerek göz ve kaş işaretiyle suyu hemen İkrime’ye götürmemi istedi.
Kızgın kumların üzerinde yatan şehidlerin aralarından koşa koşa İkrime’ye yetiştim ve hemen kırbamı kendisine uzattım. İkrime elini kırbaya uzatırken Iyaş’ın iniltisi duyuldu:
“–Ne olur bir damla su verin! Allah rızâsı için bir damla su!..”
Bu feryâdı duyan İkrime, elini hemen geri çekerek suyu Iyaş’a götürmemi işaret etti. Hâris gibi o da içmedi.
Ben kırbayı alarak şehidlerin arasında dolaşa dolaşa Iyaş’a yetiştiğim zaman kendisinin son sözlerini işitiyordum. Diyordu ki:
“İlâhî! Îman dâvâsı uğruna canımızı fedâ etmekten asla çekinmedik. Artık bizden şehâdet rütbesini esirgeme. Hatalarımızı affeyle!”
Belli ki, Iyaş artık şehâdet şerbetini içiyordu. Benim getirdiğim suyu gördü, fakat vakit kalmamıştı… Başladığı kelime-i şahâdeti ancak bitirebildi.
Derhâl geri döndüm, koşa koşa İkrime’nin yanına geldim; kırbayı uzatırken bir de ne göreyim; İkrime de şehid olmuş!
Bari amcamın oğlu Hâris’e yetişeyim, dedim.
Koşa koşa ona geldim. Ne çare ki, o da ateş gibi kumların üzerinde kavrula kavrula rûhunu teslim eylemişti… Ne yazık ki kırba, dolu olarak üç şehîdin ortasında kaldı.