Rabi’ bin Âmir (r.a.)-2
- 02-12-2018 13:37
- 04-08-2023 22:17
- 14
Rabi’nin ise eski bir kıyafeti, eğri bir kılıcı, yer yer eğilmiş bir kalkanı ve çelimsiz bir atı vardı. Aslına bakılırsa, gördüğü şatafat Rabi’ bin Âmir’i hiç mi hiç cezbetmemişti. Bütün onlara karşılık, onun da sarsılmaz bir imanı, yıkılmaz bir şehameti ve cesareti vardı.
Halılarla örtülü yere varınca atından indi ve hemen oraya atını bağladı. Silahı, zırhı üzerinde ve miğferi başında idi. Ona, “Silahını bırak.” dediler. O da, “Ben kendiliğimden buraya gelmedim. Böyle kabul ederseniz ne âla, yoksa döner giderim!” diye, gayet vakur bir cevap verdi. Orada bulunanlar, bu çelimsiz insandan çıkan cesurane sözler karşısında şaşırıp kalmışlardı.
Rüstem, “Bırakın onu.” dedi. Rabi’ ilerledi ve Rüstem’in yanına yaklaştığında mızrağını yere sapladı. Yerde ise ipekli yastıklar vardı. Mızrağın keskin ucuyla ipek yastıkları delip geçti. Etrafındakilerin fevkalade değer verdiği bu süslü yastıkların Rabi’ için hiçbir ehemmiyeti yoktu. Onun tek düşündüğü, elçilik vazifesini, İslam’ın izzetine uygun bir şekilde yerine getirebilmekti.
Rüstem, “Ne diyorsan, anlat bakalım.” dedi.
“Allah bize, dilediği kimseleri, kula kulluktan Kendisine kulluğa, dünya sıkıntılarından feraha çıkaralım, batıl dinlerinin zulmünden kurtarıp İslam adaletine ulaştıralım diye bir peygamber gönderdi. Kim bu dini kabul ederse bizden olur, biz de döner gideriz. Kim de kabul etmezse, Allah’ın vaat ettiğine kavuşuncaya kadar onunla savaşırız!”
“Allah’ın vaat ettiği nedir?”
“Kâfirlerle savaşırken ölen için cennet, geride kalanlar için ise zaferdir.”
“Söylediklerini dinledim. Bu mevzuu düşünmemiz için bize mühlet verir misin?
“Kaç gün?”
“Bir veya iki gün…”
“Hayır! Âlimlerimiz ve reislerimizle mektuplaşmamız için bu vakit az olur.”
“Peygamberimiz düşmanla karşılaştığımız zaman üç günden fazla mühlet vermememizi emretti. Düşün ve adamlarına sor, bu mühlet içinde üç şıktan birini tercih et: Müslüman olmak, cizye vermek ve harp etmek…”