Muaz bin Cebel (r.a.) helal ve haram ilmini en iyi bilen, Kur'an-ı Kerim'i en iyi okuyan genç sahabilerdendir.

Resulullah'a (s.a.) ikinci Akabe de biat etmiş 70 Ensar'dan biri olup kendi mallarını ve canlarını korudukları gibi Sevgili Peygamberimizi de koruyacaklarına ve İslâm'ın yayılmasında yardımcı olacaklarına söz veren yiğitlerdendir.

Yesrib'e dönünce arkadaşlarıyla küçük birlikler oluşturan Muaz (r.a.) Hz. İbrahim'in (a.s.) yaptığı gibi putlarla mücadeleye başlamıştır. Onların hiçbir fayda getirmeyeceğini hiçbir zararı da önlemeyeceğini müşriklere göstermek istemiştir. Putuna karşı çok itina gösteren Yesrib ileri gelenlerinden Amr ibni Cemuh'un birkaç defa putunu çöplüklere atmış parçalamış, böylece kendine dokunan zararı önleyemeyen nasıl bir yaratıcı olur? diyerek onun İslam'a girmesine vesile olmuştur.

MUAZ BİN CEBEL (R.A.) HAYATI

Hicretten on sekiz yıl önce (m. 603) Medine’de dünyaya geldi; yirmi yıl önce (m. 601) doğduğu da zikredilmiş, Hazrecî ve Cüşemî nisbeleriyle de anılmıştır. Hazrecoğulları’nın Benî Udey koluna mensup olan babasının ölümü üzerine annesi Hind bint Sehl b. Cüheyne, Medine civarında yaşayan ve cimriliğiyle tanınan Benî Selime oğullarının reisi Ced (Cüd) b. Kays ile evlendi.

Muâz on sekiz yaşında iken müslüman oldu ve İkinci Akabe Biatı’na katıldı. Kendi kabilesinden İslâmiyet’i kabul eden arkadaşlarıyla birlikte geceleri Benî Selime oğullarından henüz müslüman olmayan bazı kimselerin putlarını kırdı veya putların âcizliğini ortaya koyacak eylemler yaptı (İbn Hişâm, II, 95-96; ayrıca bk. AMR b. CEMÛH). Resûl-i Ekrem hicretten sonra onunla Abdullah b. Mes‘ûd arasında kardeşlik bağı kurdu; o sırada Habeşistan’da bulunan Ca‘fer b. Ebû Tâlib ile kardeş yapıldığına dair rivayet doğru olmamalıdır. Bedir Gazvesi başta olmak üzere Huneyn ve Tâif dışındaki bütün gazvelere katıldı ve bunlarda kabilesinin bayraktarı veya temsilcisi oldu. Mekke fethinin ardından Resûlullah Huneyn Gazvesi’ne giderken onu Mekke’ye önce emîr, ardından Kur’an ve dinî bilgiler muallimi tayin ettiği için Huneyn ve Tâif gazvelerine iştirak edemedi.

Muâz b. Cebel, 17 (638) yılında Ürdün’de Kusayru Hâlid’de Amvâs tâunu diye bilinen veba salgınında iki oğlu ve iki hanımıyla birlikte vefat etti. Bu tarih 18 (639) olarak da zikredilmiştir. Bugün İrbid vilâyetine (muhâfaza) bağlı Ağvârüşşimâliye livâsında kendi adıyla anılan köyde bulunan kabri üzerine küçük bir mescid ve türbe yaptırılmıştır.

Uzun boylu ve heybetli bir kimse olan Muâz’ın bir ayağı sakattı. Kaynaklarda ailesi Amvâs tâununda ölünce soyunun tükendiği kaydedilir. Onun hiç çocuğu olmadığına dair rivayet asılsızdır (Nüveyrî, XIX, 355). Daha çok edebiyat kitaplarında yer alan, oğlunun ölümü üzerine Hz. Peygamber’in ona bir tâziye mektubu gönderdiğine dair rivayetin (Ebû Ca‘fer en-Nehhâs, s. 227-228) güvenilir bir kaynağı yoktur. Muâz’ın Rebîa adında bir kardeşinin bulunduğu, onun soyunun da tükendiği (İbn Hazm, s. 358), kızı Ümmü Abdullah ile kız kardeşi Sa‘be bint Cebel’in Hz. Peygamber’e biat eden hanımlardan olduğu belirtilmektedir.

MUAZ BİN CEBEL'İN (R.A) KATILDIĞI SEFERLER

Hz. Peygamber, hicretin 9. yılı Rebîülâhirinde (Ağustos 630) Muâz’ı Ebû Mûsâ el-Eş‘arî ile birlikte Yemen’e elçi, zekât memuru ve kadı sıfatıyla gönderdi. Muâz’ı Yemen’e giden heyete başkan tayin ederek onun Yukarı Yemen’de, Ebû Mûsâ’nın da Aşağı Yemen’de görev yapmasını istedi. İslâmiyet’i kabul eden ilk Himyer meliklerinden Hâris b. Abdükülâl’e Muâz ile bir mektup gönderdi. Muâz’ın Yemen’de kadılık yaparken nasıl hüküm vereceğiyle ilgili olarak Resûl-i Ekrem ile aralarında geçen konuşma meşhurdur.

Resûlullah’ın sorularına cevap veren Muâz önce Allah’ın kitabına göre hükmedeceğini, aradığı delili Kur’an’da bulamazsa Resûl-i Ekrem’in sünnetini dikkate alacağını, aradığını orada da bulamazsa kendi kanaatine göre hüküm vereceğini söyleyince Hz. Peygamber memnun oldu ve Resûlullah’ın elçisine Resûlullah’ı hoşnut edecek şekilde cevaplar verdiren Allah’a hamdetti (Ebû Dâvûd, “Aḳżıye”, 11; Tirmizî, “Aḥkâm”, 3). Ayrıca halka kolaylık gösterip zorluk çıkarmamalarını, müjde verip nefret ettirmemelerini tembih etti (Buhârî, “Meġāzî”, 60; Müslim, “Cihâd”, 7). Yemen heyetini uğurlarken bir süre Muâz’ın yanında yürüyen Resûl-i Ekrem’in ona belki bir daha görüşemeyeceklerini, Medine’ye döndüğünde sadece mescidini ve kabrini bulacağını söyleyince Muâz ağladı; Hz. Peygamber de onu teselli etti (Müsned, V, 235).

Yemen’deki Benî Bekre kabilesinin Sekûn kolundan bir hanımla evlenen Muâz b. Cebel, orada peygamberlik iddiasında bulunan ve kısa sürede Yemen’in birçok bölgesine hâkim olan Esved el-Ansî’nin üç ay içinde ortadan kaldırılmasında önemli rol oynadı. 11 (632) yılında görevini tamamladı ve Resûl-i Ekrem’in vefatından bir süre sonra Medine’ye döndü.

Muâz, Hz. Ebû Bekir devrinde Suriye fetihlerine katılmak için halifeden izin talep etti. Hz. Ömer, onun bilgisine ihtiyaç duyulacağı gerekçesiyle izin verilmemesini telkin ettiyse de halife şehid olmak isteyen kimseyi engellemeye hakkı olmadığını söyleyerek ona izin verdi. Muâz, önemli görevler üstlendiği Yermük ve Ecnâdeyn savaşlarıyla Dımaşk’ın fethinde bulundu. Ecnâdeyn Savaşı’nda ordunun sağ kanadına kumanda etti. Hz. Ömer halifelik görevini üstlendiğinde Suriye ordusunun kumandanı Ebû Ubeyde b. Cerrâh ile ona bir mektup yazdı. Ebû Ubeyde veba salgınında ölünce ordunun başına Muâz b. Cebel geçti. Daha sonraları bazı sahâbîlerle birlikte Suriye’ye muallim olarak gönderildi.

HZ. İBRAHİM'E (A.S.) BENZETİLİRDİ

Abdullah ibni Mes'ud (r.a.) Muaz hakkında, Muaz Allah yolunda bir cemaat gibiydi. Biz onu hep Hz. İbrahim'e (a.s.) benzetirdik. O, insanlara hayrı, iyiliği öğretir, Allah'a ve Resulüne itaat ederdi diye şahadette bulunmuştur.

Mus'ab bin Umeyr'in (r.a.) delaletiyle 18 yaşlarında iken İslâm'la şereflenen Muaz bin Cebel (r.a.) genç, zekî, cesur ve çok cömertti. Az konuşur, çok dinlerdi. Rasulullah (s.a.) Medine'ye hicret edince Muaz (r.a.) O'ndan hiç ayrılmadı. Kur'an'ı, İslâm'ı onun tükenmez kaynağından öğrendi.

Muâz b. Cebel her zaman Resûl-i Ekrem’in yanında bulunmaya gayret eder, merak ettiği konuları sorup öğrenirdi. Hz. Peygamber de onu sever, bazan Ufeyr adlı eşeğinin terkisine bindirirdi (Buhârî, “Cihâd”, 46; Ebû Dâvûd, “Vitir”, 26; İbn Sa‘d, II, 347; III, 586; VII, 389). Muâz bir gün mahallesinde yatsı namazını kıldırırken Bakara sûresini okumuş, ziraatla uğraştıkları için yorgun düşen cemaatten bazıları onu Hz. Peygamber’e şikâyet edince Resûlullah ona, “Sen fitne mi çıkarmak istiyorsun?” demiş ve namazı daha kısa sûrelerle kıldırmasını istemiştir (Buhârî, “Eẕân”, 60, “Edeb”, 74; Müslim, “Ṣalât”, 178-179; Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 123, 124).