Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim de, Mushaf’taki sıralamaya göre on birinci, iniş sırasına göre ise elli ikinci sırada yer alan Hud sûresi vardır.  Bu mübarek sûre Yûnus sûresinden sonra, Yûsuf sûresinden önce Mekke döneminin son bir yılı içinde nâzil olup 123 âyettir.

“Sûre, adını içinde söz konusu edilen Hûd peygamberden almıştır. Sûre de başlıca tevhit, peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve ceza konuları ele alınmakta ve bunlar bazı peygamberlerin kıssalarıyla desteklenmektedir.”[1] İşte bu surede öyle bir âyet vardır ki Allah Resulü(as)’a “Hûd sûresi ve kardeşleri beni ihtiyarlattı”[2] dedirtecek kadar ağır bir sorumluluk ihtiva etmektedir. Bu âyet “Senin yanında hak yola dönenlerle birlikte, sana buyurulduğu gibi dosdoğru ol! Siz de azıp sapmayın. Allah, yaptıklarınızı çok iyi görmektedir.”(Hûd Sûresi 112) İlahi ültimatomudur.

Peki, Hz. Peygamberi yaşlandıracak kadar ağır olan bu mesuliyet neydi, elbetteki bu sorumluluk “dosdoğru” olma yani “istikamet üzere olmak” ilkesiydi. Hâsılı “dosdoğru olmak” “doğru ve düzgün hareket etmek, bir şeyi hakkını vererek yapmak, Her türlü eğrilikten ve sapmadan uzak, düzgün bir yol takip etmek demektir.”[3]

Evet, yüce Allah “sen doğru yol üzersin” dediği peygamberine, böyle bir sorumluluk yüklüyordu. O da “istikamet üzere olma” sorumluluğuydu. Peygamberin etrafında pervane gibi dönen, Allah (cc)’a layık bir kul olmak için çırpınan ve bu uğurda her fırsatı değerlendiren güzide nesil sahabe efendilerimiz (r.a), kafalarına takılan sualleri Allah Resulüne yöneltir ve ondan gelen cevaba göre hayatlarına yün verirlerdi. İşte bunlardan bir tanesi de Süfyan b. Abdullah es-Sekafi’dir. Bu değerli zat, şu soruyu sormuştu kâinat efendisine: “Ey Allah’ın Resulü, bana İslam hakkında öyle bir şey söyle ki, senden başka kimseye bu hususta soru sormama gerek kalmasın” özlü sözüydü. Kendisine inanan mümtaz kitleyi, Rabbine hakiki kul yapmak için gece-gündüz çalışan ve her anı onları eğitmek için değerlendiren sevgili Peygamberimiz, bu soruya İslam’ın özü diyebileceğimiz şu muhteşem cevabı veriyor: “Allah’a iman ettim de, sonra da dosdoğru ol.” (Müslim, İman, 62). Geliniz Abdullah es-Sekafi (ra) özelinde tüm Müslümanlara manevi reçete hükmündeki “İman” ve “İstikamet” (dosdoğru) kavramlarını yakından tanıyalım.

İman: “Sözlükte “güven içinde bulunmak, korkusuz olmak” anlamındaki emn (emân) kökünden türeyen îmân “güven duygusu içinde tasdik etmek, inanmak” demektir. Terim olarak iman genellikle “Allah’tan alıp din adına tebliğ ettiği kesinlik kazanan hususlarda peygamberleri tasdik etmek ve onlara inanmak” diye tanımlanır. Bu inanca sahip bulunan kimseye mü’min, inancının gereğini tam bir teslimiyetle yerine getiren kişiye de Müslim denir.”[4]

Cenabı Hak, Asr Suresinde zamana yemin edip insanın zarar ve ziyanda olduğunu bildirdikten sonra, bunlardan istisna tuttuğu kimselerin dört vasfından  ilkini “iman edenler” olarak bildiriyor. Anlaşılan o ki iman olmazsa diğer amellerin fazla bir ehemmiyeti yoktur. Yani akabinde amel ve ibadet olmayan, başka bir ifadeyle amel ile beslenmeyen bir iman eksik ve zayıf olsa da yine de bir değeri vardır, ancak imansız bir ibadetin hiçbir kıymeti Harbiye’si yoktur.

Kur’an’da Allah’a, peygamberlerine ve âhiret gününe inananların, sâlih amel işleyenlerin kurtuluşa ereceği (el-Bakara 2/2-5) bildirilmektedir. Demek ki “iman” insanı hem ziyandan koruma özelliğine sahiptir ve hem de insanın kurtuluşuna vesiledir. Ayrıca “İman, kelâm ilminde üzerinde en çok durulan ve ayrıntılı bir şekilde incelenen konulardan biridir. Bunun sebebi, dinin merkezinde imanın bulunması ve dinî hayatın bütün yönlerinin bu merkeze göre anlam ve değer kazanmasıdır.”[5]

Bir diğer kavramımız olan İstikamet ise, doğruluk ve dürüstlük demektir. “Arapça sözlüklerde istikamet kelimesiyle ilgili olarak genellikle “dinî ve ahlâkî hükümlere uygun bir hayat sürme, her türlü aşırılıktan sakınma, Allah’a itaat edip Hz. Muhammed’in sünnetine uyma” şeklinde özetlenebilecek açıklamalar yapılmıştır.”[6] En’am Suresi 151-153. ayetlerinde yerine getirilmesi gereken dokuz ilâhî buyruk ve kural anlatılmaktadır. Bunlar: “Allah’a ortak koşmamak, anaya babaya iyilik etmek, evlâtlarının canına kıymamak, her türlü kötülük ve iffetsizlikten uzak durmak, yaşama hakkına saygı göstermek, yetim malına yaklaşmamak, ölçü ve tartıda dürüst olmak, yalan söylememek, Allah’a verilmiş olan ahde vefâ göstermektir. Rabbimiz, Bu ilahi manifestodaki hususları yerine getirmenin sırât-ı müstakîm yani Cenabı Hakkın doğru yolu ve istikamet olduğunu buyuruyor. Anlaşılan o ki istikamet, başta Yüce Allah’a yaraşır bir ubudiyet olmak üzere, toplumları bir arada tutan insani ve ahlaki erdemlerin tümünü ihtiva etmektedir.

Sonuç olarak İstikamet sahibi olmak isteyen bir mü ‘minin, muhakkak ki inancına uygun bir hayat sürmesi gerekir. “İnancında dosdoğru olmakla kişinin kalbinde kök salan iman, bütün azalarına hükmettiğinde kişi istikamete erer. Sözgelimi dili “dosdoğru” olunca yalancılık, ikiyüzlülük ve iftiradan uzak dürüst bir yaşam sürer; verdiği sözde durur, emanetleri gözü gibi korur, “mümin” adına yaraşır şekilde “güven’in” timsali olur. Eli dosdoğru olunca harama el uzatmaz, ayağı dosdoğru olunca harama adım atmaz, gözü dosdoğru olunca harama bakmaz. Yaşantısında dosdoğru olan kulun insanlarla olan ilişkilerinde dürüstlük ve samimiyet hâkim olur; dedikodu yapmak, suizanda bulunmak, başkalarının özel hâllerini araştırmak gibi samimiyeti zedeleyecek unsurlara yer kalmaz. Dinde istikamet sahibi olan kişi, Yüce Allah’ın her bir emrini emrolunduğu gibi dosdoğru yerine getirir, ifrat ve tefrite (aşırılıklara) meyletmeden itidal üzere hareket eder; namazını dosdoğru kılar, zekâtını dosdoğru verir... Amellerinde ihlası düstur edinir. Dolayısıyla yaşamının her anında "iman ettim" sözüne sadık bir duruş sergiler.”[7]

 

[1] Kur’an yolu tefsiri “Hûd Sûresi”

[2] Tirmizî, “Tefsîr”, 57/3297; ayrıca bk. Şevkânî, II, 544; Kurtubî, XI, 1

[3] Elif Erdem, Müslümanca Yaşamanın Sırrı İman ve İstikamet, Diyanet aylık dergisi.

[4] DİA “İman” maddesi

[5] DİA “İman” maddesi

[6] DİA “istikamet” maddesi

[7] Elif Erdem, Müslümanca Yaşamanın Sırrı İman ve İstikamet, Diyanet aylık dergisi.