Özür “sonradan ortaya çıkan ve mükellefin işini kolaylaştırmaya yarayan durum” olarak da tanımlanır. Fıkıhta özür kavramının en çok kullanıldığı konuların başında sürekli devam eden abdest bozucu haller gelir. Sürekli burun kanaması, idrarını tutamama, sürekli kusma, yellenme, yaranın sürekli kanaması ve akması, bayanların akıntıları, (bayanlar için hayızda üç günden az veya on günden çok; nifasta kırk günden çok kan gelmesi gibi durumları) gibi abdesti bozan ve kısmen süreklilik taşıyan bedenî rahatsızlıklara özür, böyle kimselere de özür sahibi denilir.
Bir kimsenin ibadet konusunda özürlü sayılabilmesi için özrünün, bir namaz vakti içinde abdest alıp namaz kılacak kadar bile kesilmemesi ve her namaz vaktinde en az bir defa tekrarlaması gerekir. Özür hali, sebebin tam bir namaz vakti süresince kesilmesiyle ortadan kalkar.
Özürlü kimse her namaz vakti için abdest alır. Zira Hz. Peygamber özürlü bir kadına böyle yapmasını bildirmiştir.
Özürlü, özür halinin abdesti bozmadığını varsayarak o vakit içinde aldığı abdestle, onu bozan yeni bir durum meydana gelmedikçe, dilediği kadar farz, vācip, sünnet, eda ve kazâ namazı, Cuma ve bayram namazı kılabilir, Kâbe’yi tavaf edebilir, Mushaf’ı tutabilir (Merginant, Ancak özür sahibinin abdesti namaz vaktinin çıkmasıyla bozulur. Dolayısıyla yeni namaz vaktinde tekrar abdest alması gerekir.
Özür sahibi kimsenin abdesti özür hali dışında abdesti bozan diğer şeylerle bozulur .Meselâ idrarını tutamayan kimsenin burnu kanamakla abdesti bozulur. İmam Şâfiî’ye göre özürlü kimsenin bir namaz vakti içinde kılacağı her namaz için ayrı ayrı abdest alması gerekir. Onun abdesti kıldığı namaz bitince son bulmuş olur. Maliki mezhebine göre özür sahibinin abdesti vaktin girmesi veya çıkması ile değil, özrün dışında abdesti bozan bir şeyin meydana gelmesi ile bozulur. Özürlü kimsenin bu sebeple elbisesine bulaşan idrar, kan özür devam ettiği sürece namazın sıhhatine engel olmaz. Özürlü kimse de özürsüz kişinin aldığı gibi abdest alır. Özür sahibi birisi ancak kendisi gibi özürlü olanlara imamlık yapabilir.
Özür sahibinin elbise veya bedenine bulaşan özür kaynaklı necaset namaza engel midir?
İslâm dininde yükümlülükler mükelleflerin güçlerine uygun olarak belirlenmiştir. Zira “Allah her kişiyi, ancak gücünün yettiği ölçüde sorumlu tutar.” (akar, 2/286), âyeti bu temel prensibi net bir şekilde ortaya koymaktadır. İslâm, özür sahiplerinin ibadetlerini yerine getirebilmeleri için birtakım kolaylıklar getirmiştir. Bu çerçevede özürlü kimsenin çamaşırına özür yerinden çıkarak bulaşan kan, irin, idrar, cerahat gibi şeyler özrü devam ettiği müddetçe namaza engel olmaz. Ancak bunlar kişinin çamaşırına veya elbisesine tekrar bulaşmayacaksa, yıkanması gerekir.
Kişiyi özürlü kılan hal, bir namaz vakti boyunca hiç meydana gelmezse, özür hali ortadan kalkmış olur, dolayısıyla bu kimse özür sahibi olmaktan çıkar.
Özürlü kimsenin sabah namazı için aldığı abdest ne zamana kadar devam eder?
Özür sahibi kimsenin her namaz vakti için abdest alması gerekir.
Özür sahibinin abdesti Hanefi mezhebinde benimsenen görüşe göre namaz vaktinin çıkması ile bozulur. Buna göre sabah namazı için alınan abdest de sabah namazının vaktinin çıkması (güneşin doğması) ile bozulmuş olur. Ancak sabah namazının vakti içinde özrünün geçici olarak kesildiği bir anda abdest almış ve henüz özrü ortaya çıkmadan ve abdestini bozacak başka bir şey de meydana gelmeden güneş doğarsa, bu durumda namaz vaktinin çıkmasıyla abdesti bozulmuş olmaz.
Özürlü kişi güneş doğduktan sonra aldığı abdestle abdestini bozacak başka bir şey olmadığı sürece, Cuma namazı dahil öğle vaktinin sonuna kadar dilediği namazları kılabilir. Çünkü vakit çıkmamıştır.
Maliki mezhebine göre özürlünün abdesti, vaktin girmesi veya çıkmasıyla bozulmaz, abdesti bozan başka bir halin meydana gelmesiyle bozulur. (DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULU)