Resûlullâh, Kuba’dan Medîne’ye hareket edeceği zaman, dayıları olan Neccâroğulları’na haber gönderdi. Onlar da silâhlanıp geldiler ve Hz. Peygamber Efendimiz’e selâm vererek:
“−Emniyetiniz temin edilmiş olarak develerinize binebilirsiniz!” dediler.[29]
Cuma namazından sonra Allâh Resûlü, devesi Kasvâ’ya binmiş, Hz. Ebûbekir, Neccâroğulları’nın eşrâfı ve diğer Müslümanların refâkatinde Medîne’ye girmişlerdir.
İki Cihan Güneşi İmâmu’l-Enbiyâ Efendimiz’i daha fazla misâfir etmek şerefinden mahrûm kalacaklarını anlayan Kubalılar, O’ndan ayrılmanın hüznü ile:
“−Yâ Rasûlallâh! Bizden usandığın için mi, yoksa bizim evimizden daha hayırlı bir yere gitmek için mi buradan ayrılıyorsun?” dediler.
Peygamber Efendimiz:
“−Bana Medîne’ye gitmem emredildi!” buyurarak kendilerinden hoşnud olduğunu bildirdi. (Diyarbekrî, I, 339)
Medîneli bütün mü’minler, Allâh Rasûlü’nü misâfir etme arzusu içinde idiler. Herkes O’nu evine götürüp ağırlamaya can atıyor ve bu hususta birbirleriyle tartışıp duruyorlardı. Bunun üzerine Allâh Resûlü, devesi Kasvâ’yı kastederek:
“−Hayvanı serbest bırakın, yolundan çekilin; o me’mûrdur (nerede çökeceği kendisine bildirilmiştir)!” buyurdu. (İbn-i Hişâm, II, 112-113)
Zîrâ, ancak bu şekilde hiç kimsenin gönlü kırılmadan Rasûlullâh’ı kimin misâfir edeceği meselesi halledilmiş olacaktı.
Peygamberimiz Medine’de Kimin Evinde Kalmıştır?
Nitekim mübârek deve, bir iki yerde çöküp kalktıktan sonra Hâlid bin Zeyd’in (r.a.), yâni Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretlerinin evinin önündeki arsaya çöktü. Bahtlı sahâbî Ebû Eyyûb Hazretlerinin gönlünü târifsiz bir sürûr kapladı. Resûlullâh Efendimiz’i:
“–Buyrunuz ey Allâh’ın Resûlü! Hânemizi şereflendiriniz!” diyerek evine dâvet etti.
Resûlullâh, Ebû Eyyûb’un (r.a.) evine doğru gelirken, Neccâroğulları’nın küçücük kızları deflerle karşısına çıkıp:
“Neccâroğulları’nın kızlarıyız biz! Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hısımları olmak, O’nunla komşu olmak ne saâdet, ne büyük bir şereftir!” diyerek neşîdeler okuyorlardı.
Gönüller sultânı Peygamberimiz, onlara:
“−Söyleyin bakalım, beni seviyor musunuz?” diye soruyordu.
Onlar da:
“−Evet yâ Resûlallâh, Sen’i çok seviyoruz!” diyorlardı.
Onların neş’e ve sevinçleriyle mesrûr olan Âlemlerin Efendisi de:
“−Allâh biliyor ya, vallâhi, ben de sizleri seviyorum! Vallâhi, ben de sizleri seviyorum! Vallâhi, ben de sizleri seviyorum!” buyuruyordu. (İbn-i Mâce, Nikâh, 21; Diyarbekrî, I, 341)
Berâ bin Âzib (r.a.) buyuruyor ki:
“Ben Medînelilerin, Resûlullâh’nün gelişine sevindikleri kadar, çok sevindikleri başka bir şey görmedim! Bütün Medîneliler büyük-küçük, kadın-erkek yollara dökülüp evlerin çatılarına çıkmışlar ve:
«−Allâh’ın Nebîsi geldi! Yâ Muhammed! Yâ Resûlallâh! Yâ Muhammed! Yâ Resûlallâh!» diyerek sevinçle bağırıyorlardı.” (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 45; Müslim, Zühd, 75)
Enes bin Mâlik Hazretleri de:
“Ben, Resûlullâh’ın Medîne’yi şereflendirdiği günden daha güzel, daha revnaklı, daha nûrlu bir gün görmedim, O geldiğinde bütün Medîne aydınlığa gark oldu.” demiştir. (Ahmed, III, 122; Tirmizî, Menâkıb, 1/3618)
Peygamberimiz İçin Kesilen Şükür Kurbanı
Medîneli Müslümanlar, Allâh Resûlü’nün Medîne’ye teşrîfinden duydukları saâdetin şükrânesi olarak deve kurbân ettiler.[30]