Hüdâyî Hazretleri buyurur:
Şu dem ki mülk-i dünyâdan Muhammed Mustafâ gitti,
Sevindi âhiret ammâ bu dünyâdan safâ gitti…
Allah Rasûlü’nün ebediyete irtihâlinden sonra, sahâbe-i kirâm, âdeta hüznünden yanıp eriyen mumlara dönmüştü. Bir başka sahâbî, tıpkı Abdullah bin Zeyd -radıyallâhu anh- gibi gözlerini kaybettiğinde, dostları onu tesellîye gelmişlerdi. Hâlbuki onun gözlerini yitirmekten dolayı bir hüzün ve elemi yoktu.
O Gözleri Rasûlullâh’a Bakmak İçin İstiyordum
Kendisini tesellîye gelenlere şöyle mukâbele etti:
“Ben o gözleri Rasûlullâh’a bakmak için istiyordum. O’nun vefatından sonra dünyanın en güzel ceylanlarının gözüne sahip olsam ne çıkar!” (İbn-i Sa‘d, II, 313; Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, no: 533)
Hakîkaten, Allah Rasûlü’nün aralarından ayrılması, Oʼnu canlarından aziz bilen ashâb-ı kirâma çok ağır gelmişti. Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- gibi dirâyet ve metânet âbidesi bile, bir müddet kendini kaybetmiş, Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh-, insanları teskîn edinceye kadar bin bir güçlük çekmişti. Zira O’nu görmemeye bir gün bile dayanamayan âşık gönüller, artık O’nu dünya gözüyle hiç göremeyeceklerdi. Bu sebeple Oʼnun olmadığı bir dünyanın da artık safâsı kalmamıştı.
Eğer Bu Gece Ölürsem Beni Yarına Bekletmeyiniz!
Efendimizʼin irtihâlinden sonra ashâb-ı kirâm, bir an önce O’na kavuşma iştiyâkı ile yaşadılar. Nitekim Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh- ölüm döşeğindeyken, etrafındakilere:
«–Bugün hangi gündür?» diye sordu.
«–Pazartesi.» denilince de;
«–Eğer bu gece ölürsem beni yarına bekletmeyiniz! Zira benim için gün ve gecelerin en sevimlisi, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e en yakın olanıdır. (Yani O’na kavuşacağım andır.)» dedi.” (Ahmed, I, 8)
Ashâb-ı kirâmdan bazıları, vefatları yaklaşmış olan hastalara, Allah Rasûlüʼne kavuşmaları yaklaştığı için gıpta ile bakmış, onlarla Gönüller Sultânı Efendimiz’e selâm göndermişlerdir.[3]
Yarın İnşâallah Sevgili Dostlarıma Kavuşacağım
Yine, Allah Rasûlüʼnün müezzini Bilâl-i Habeşî -radıyallâhu anh- da, Efendimizʼin vefatından sonra üzüntüsünden, o semâları titreten güzel sesiyle bir daha ezân okuyamaz olmuştu. Bilâl-i Habeşî -radıyallâhu anh-, altmış küsur yaşında Dımaşk’ta vefât etti. Vefâtı esnâsında:
“–Yarın inşâallah sevgili dostlarıma; Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e ve arkadaşlarına kavuşacağım.” diye seviniyordu.
Hanımı bir tarafta;
“–Vah başıma gelenlere!” diye ağlarken, gönlü Peygamber hasretiyle dolu olan Bilâl -radıyallâhu anh- diğer tarafta;
“–Âh ne güzel, ne hoş!” diyerek seviniyordu. (Zehebî, Siyer, I, 359)