Hamdolsun yeni bir ramazan ayını daha idrak etmenin vermiş olduğu sevinç, huzur ve mutluluğu yaşıyoruz. Bizleri bu aya kavuşturan bu ayın hayır ve bereketinden mahrum etmeyen Allah’u teâlâ’ya sonsuz şükürler olsun. Bu ayı nasıl değerlendireceğimizi bize öğreten sevgili peygamberimize salât ve selâm ediyoruz.

Ramazan ayı faziletlerle dolu bereket ve hayır ayıdır. Peygamberimiz (s.a.v) bu aydan söz ederken, "Evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennemden kurtuluştur." buyurmuştur. Bu ayın diğer kamerî aylardan üstünlüğü Kur’an sayesindedir. "Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an indirildiği aydır." (Bakara, 185) buyuruluyor.

Demek ki, ramazanı diğer kamerî aylardan üstün kılan özelliklerin başında, insanlık için bir hidâyet rehberi olan Kur’an-ı Kerim’in bu ayda inmesi ve inmeye başlamış olmasıdır.
Kur’an-ı Kerim, Allah Teâlâ’nın gönderdiği kitapların sonuncusudur. Çünkü Allah Teâlâ onu, son peygamber Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem vasıtasıyle göndermiştir. Allah Teâlâ, peygamberimizden (s.a.v) başka peygamber görevlendirmeyeceği gibi başka kitap da göndermeyecek ve insanlık var olduğu sürece Kur’an-ı Kerim insanlığa yol göstermeye devam edecektir.

Kur’an-ı Kerim, peygamberimize vahyolunduğu günden beri hiçbir değişikliğe uğramadan bize kadar gelmiştir. Bu özelliği taşıyan başka bir kitap yoktur. Diğer semavî kitaplar (Tevrat, Zebur ve İncil) zamanla değişikliğe uğramış, insanlar tarafından ilâve ve çıkartmalar yapılmak suretiyle değiştirilmiştir. İndiği gibi bir kelime ilâve edilmeden ve bir kelime eksilmeden günümüze kadar gelen tek kitap Kur’an-ı Kerim’dir.
Çünkü onun her türlü değişiklikten korunacağı Allah Teâlâ tarafından va’d olunmuştur. Nitekim, Kur’an-ı Kerim’de: "Doğrusu Kur’an’ı biz indirdik, onun koruyucusu da biziz." (Hicr, 9) buyurulmaktadır. Kur’an-ı Kerim, sadece mushaflarda yer almamış, indiği günden itibaren pek çok kimse tarafından tamamen ezberlenmiş ve ezberlenmeye davam edilmektedir.

Kur’an’ı Kerim, eşi olmayan bir kitaptır, çünkü o, insan sözü değil, Allah kelâmıdır. Lafzı da manası da Allah’ındır. Peygamberimiz (s.a.v)  sadece onu insanlara tebliğ etmeye memurdur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır: "De ki, her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Kur’an’ı Allah’ın izni ile, kendisinden öncekini tasdik ederek, yol gösterici ve mü’minlere müjdeci olarak, senin kalbine indirmiştir." (Bakara, 97). Yani o, ne Cebrail’in ve ne de senin sözündür. Cebrail aleyhi’s-selâm da onu kendiliğinden getirmiş değildir. Allah’ın sözü olan bu kitabı yine Allah’ın izniyle indirmiştir. Kur’an-ı Kerim’in eşsiz bir kitap olduğu sadece bir iddia değildir. Kur’an-ı Kerim bu konuda meydan okuyor:

"Kulumuz Muhammed’e indirdiğimiz Kur’an’da şüphe ediyorsanız siz de onun benzeri bir sûre meydana getirin; eğer doğru sözlü iseniz Allah’tan başka güvendiklerinizi de yardıma çağırın." (Bakara, 23).

"De ki, insanlar ve cinler birbirine yardımcı olarak Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelseler, andolsun ki yine de benzerini ortaya koyamazlar." (İsrâ, 88).

Kur’an’ı Kerim bu çağrıyı ne zaman yapmıştır? Arapların şiir ve hitabettin doruk noktasında oldukları bir devirde bu çağrıyı yapmıştır. Mekke müşrikleri Kur’an’ın gönülleri aydınlatan, onu dinleyenleri ifade ve üslup bakımından hayretlere düşüren nurunu söndürmek için her çareye başvurmuşlardır. Onun benzerini getirmek için güvendikleri şair ve edipleri bir araya getirmişler, çalışmalar yapmışlardır. Fakat bu çalışmalar Kur’an’ın fesahat ve belâgati karşısında çok sönük kalmış ve kendileri tarafından da Kur’an-ı Kerim’le mukayeseye değer bulunmamış, bu yüzden: "Bu Kur’an’ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın, belki galip gelirsiniz." (Fussilet, 26) demek zorunda kalmışlardır.

Kur’an-ı Kerim, İslâmiyetin ana kitabıdır. Dinin esasıdır. Dinî hükümlerin dayanağı olan delillerin birincisidir. Dinî hükümlerin esaslarını ihtiva eden Kur’an-ı Kerim, semavî kitapların da özetidir. İnsan ve insan topluluklarını inanç, ibâdet, ahlâk ve sosyal yönden maddî ve manevî mutluluğa ulaştıracak her şeyi bildirmiştir. Pek çok ayette tekrar tekrar hatırlatılan bir husus da Kur’an-ı Kerim’in insanları doğruya ve doğru yola hidâyet eden bir kitap olarak gönderilmiş olduğudur. Bu husus gerçekten çok önemli ve üzerinde derin derin düşünülmesi gereken bir noktadır. Bu âyet-i kerimelerden bir tanesine işaretle yetineceğiz, şöyle buyuruluyor: "Doğrusu bu Kur’an, en doğru yola hidâyet eden ve yararlı işler yapan mü’minlere büyük ecir olduğunu, ahirette inanmayanlara yakıcı azap hazırladığımızı müjdeler." (İsrâ, 9.) Kur’an-ı Kerim, insan ilişkilerine büyük önem verir. Bugün toplumların en çok ihtiyaç duydukları toplumsal barışı sağlayacak hususları detaylarına kadar açıklar. Önce kişinin gerek Allah’a ve gerekse insanlara karşı görev ve sorumluluklarını bildirir. Toplumun özünü oluşturan aile hayatı ile karı ile kocanın karşılıklı hak ve vazifelerinden milletler arası münasebetlere varıncaya kadar sosyal hayatın bütün kurallarını gösterir; en yüksek, en güzel ahlâk prensiplerini öğretir. Çok basit gibi görünen ve fakat insanları birbirlerine yaklaştırmada, sevgi, kardeşlik ve dayanışma içerisinde yaşamaları hususunda önemli etkisi olan selamlaşmaktan ve evlere izin alarak girme adabına varıncaya kadar detaylara yer verir.

Diğer taraftan Kur’an-ı Kerim, insana büyük değer verir. "Andolsun ki biz insanı en güzel biçimde yarattık." (Tin, 4) buyurarak insanın yaratıklar içerisinde en güzel surete sahip olduğunu bildirir. Ayrıca insanın üstünlüğüne işaret etmek üzere de şöyle der:
"Biz gerçekten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik. Yine onları yarattıklarımızın bir çoğundan cidden üstün kıldık." (İsrâ, 70).

Kur’an-ı Kerim’in insana verdiği değeri saymaya gerek yok. Çünkü Kur’an, insandan başka kâinatta olan her şeyin insanoğlunun emrine âmâde kılındığını ve insana hizmet için yaratıldığını bildirir. Bu konuda şu âyet-i kerimeyi hatırlatmak yeterli olur:
"Allah’ın göklerdeki ve yerdeki (nice varlık ve imkanları) sizin emrinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmediniz mi? Yine de insanlar içinde- bilgisi, rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı yokken- Allah hakkında tartışan kimseler vardır (yazıklar olsun)." (Lokman, 20).

Kur’an-ı Kerim, zina, fuhuş, adam öldürmek, yalan söylemek, iftira etmek, haksızlık yapmak, israf etmek, hiyanette bulunmak, gıybet ve sarhoşluk gibi toplumu temelinden sarsan kötülükleri yasaklar.

Evet Kur’an-ı Kerim, insan için inmiştir. İnsanı dünya ve âhirette mutlu kılacak her şeyi ihtiva eden bir kitaptır. Böyle bir kitabı rehber edinen yanılmaz. Ona sımsıkı sarılan sapıklığa düşmez. Onun gösterdiği yoldan yürüyen şaşırmaz ve onu okuyanın ecri az olmaz.

Şüphe yok ki, Kur’an-ı Kerim’i okumaktan maksat, manasını öğrenip yapın dediklerini yapmak ve yasaklarından sakınmaktır. Çünkü Kur’an, Allah’ın insanlara gönderdiği mesajıdır. Bu mesajın içeriğini anlamadan sadece onu okumanın, gerçek anlamda onu okumak demek olmayacağı açıktır. Bu konuda peygamberimize (s.a.v) verilmiş olan görevi ifade eden âyet-i kerîmeyi hatırlatmak yararlı olur. Şöyle buyuruluyor:
"İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için sana bu Kur’an’ı indirdik. Umulur ki düşünüp anlarlar." (Nahl 44).

Kur’an’ı okumaktan asıl maksadın manasını öğrenip onu hayata geçirmek olmakla beraber, ayrıca onu okumanın da sevap olduğunda şüphe yoktur. Nitekim peygamberimiz (s.a.v): "Bir kimsenin Kur’an’dan bir harf okuması bir hasenedir. Her haseneye de on sevap vardır. Ben size "Elif Lâm Mîm" bir harftir demiyorum. Belki "Elif başlı başına bir harftir, "Lâm" bir harftir, "Mîm" bir harftir.” buyurmuştur. (Tirmizî, Fedailü’l-Kur’an, 6).

Evet, Allah rızası için Kur’an-ı Kerim’i okumak ibadettir ve her ibadet gibi bu da sevaptır. Şu nokta çok önemlidir: Bir işin ibadet olabilmesi, o işin yalnız Allah rızası için yapılmış olmasına bağlıdır.

Her konuda olduğu gibi ramazan ayı konusunda da örnek alacağımız kimse peygamberimizdir. Peygamberimiz (s.a.v) ramazan ayında diğer aylardan daha çok Kur’an-ı Kerim’le ilgilenirdi. Kendisine vahiy getiren melek Cebrail aleyh’s-selâm ramazanın her gecesinde peygamberimizle (s.a.v) buluşur Kur’an okurlardı.

Hz. Fatıma validemizden gelen bir rivayete göre, peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
"Cebrail aleyhi’s-selâm her yıl Kur’an-ı Kerim’i benimle mukabele ederdi. Bu sene iki defa mukabele etti. Öyle sanıyorum ki ölümüm yaklaşmıştır.’ (Buhârî, Fedailü’l-Kur’an, 7).

Ramazanda camilerimizde mukabele okunması, evlerimizde Kur’an-ı Kerim’in hatmedilmesi, peygamberimizin (s.a.v) ve onu örnek alan ashabının ve İslâm âlimlerinin ramazan hayatından alınmış güzel örneklerdir. Böylesine mübarek bir aya kavuşmanın sevinci içerisindeyiz. Bunu fırsat bilerek bu ayı oruç tutarak, Kur’an okuyarak, ibadet yaparak geçirmeliyiz. Kimseyi incitmemeye özen göstermeliyiz. Yoksulları ve kimsesiz çocukları korumalıyız. Böyle yaptığımız takdirde Allah’ın rızasını kazanmış oluruz. Ne mutlu ramazan-ı şerifi bu şekilde değerlendirenlere.