“Mal ve çocuklar dünya hayatının süsüdür. Bâki kalacak ameller ise Rabbinin katında hem sevap hem de ümit bakımından daha hayırlıdır.” (Kehf, 46)

Kalıcı olan kerpiç, geçici olan altından daha kıymetlidir derler. Hz. İbrahim yıldızın, ayın ve güneşin battığını görünce: “Ben batanları sevmem” diyerek bâki olan Allah’a ve onun rızasına dikkat çekmiştir. İnsanların dünyaya karşı zaafları sebebiyle yanıp sönen zevkler ebedi mutlulukları unutturmakta, peşin olanı basit kazançlar uğruna kalıcı olanı büyük servetleri göz ardı etmektedirler. “Doğrusu şu insanlar ileride kendilerini bekleyen zor olan (hesap) gününü bir tarafa bırakarak geçici dünya hayatına meylediyorlar.” (İnsan, 27)

Hz. Peygamber (sav) de insanların dünyaya karşı aşırı zaaflarını bildiği için ümmetinin dikkatini dünyanın tehlikeli olan cazibesine karşı çekmiş, bu husustaki endişelerini dile getirmiştir. “Allah’a yemin ederim ki sizler için fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden öncekilerin önüne serildiği gibi dünya nimetlerinin sizin önünüze de serilmesinden, onların dünya için yarıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden, dünyanın onları helak ettiği gibi sizi de helak etmesinden korkuyorum.” (Riyazu’s-Salihîn, hadis no: 458)

Tarihte ve günümüzde yaşanan olaylar, harpler, cinayetler, ihanetler hep dünya hırsından kaynaklanmakta, bütün bunlar Rasûlullah’ın korkmakta haklı olduğunu göstermektedir. O, bu gerçeği şöyle ifade etmişti: “Dünya hırsı bütün hata ve kötülüklerin başıdır.” (Keşfü’l-hafa, hadis no: 1099)

Dünya için verilen bütün savaş ve emeklerin sonucu ağır bir yorgunluk ve derin bir sessizliktir. Her gürültünün sonundaki sessizlik, önceki her şeyin boşluğunu, hiçliğini haykırıyor. Uğruna her şeyi göze aldığımız kazançlar, mallar, köşkler, servetler biz ölünce arkamızdan bir damla bile gözyaşı dökmezler. Kendilerini elde etmek için hayatımızı bile feda ettiklerimiz, öldüğümüzde biz umurlarında bile olmayız.

Öyle ise; daima bizimle olacaklara, bizden hiç ayrılmayacak dost ve kıymetlere kıymet vermeliyiz. Bu kıymetlerin başında her şeyin gerçek sahibi Rabbimizin rızası ve onun bize hazırladığı ebedi cennettir. Onun rızasını ve cennetini kazanamayanlar hiçbir şey kazanmamış sayılırlar. Bu durum, çarpıcı bir şekilde Peygamber Efendimiz tarafından şöyle ifade edilmiştir.

“Cehennemliklerden olup, dünyada pek müreffeh hayat süren bir kişi kıyamet gününde getirilip bir kere cehenneme daldırılır. Sonra:

- Ey âdemoğlu! Sen dünyada hayırlı bir gün gördün mü? Herhangi bir nimete erdin mi? denilir. O kişi:

- Hayır vallahi Rabbim! Öyle bir şey görmedim, der. Cennetliklerden olup dünyada insanların en yoksullarından biri getirilir ve cennete bir kere daldırılır. Ona da:

- Ey ademoğlu! Sen dünyada her hangi bir yoksulluk ve sıkıntı gördün mü, hiç zorluk ve darlık çektin mi? denilir. O kişi de:

- Hayır vallahi ya Rabbi! Hiçbir yoksulluk ve sıkıntı çekmedim. Zorluk ve darlık görmedim der.” (Riyazu’s-Salihin, hadis no: 463)

Yüce Mevla bizi; gölgeyi avlama, rüzgârı yakalama gafletine düşmeyen, ömrünü fani olanı bâki olana çevirmek için harcayan, neticede rızasına ve cennetine nail olanlardan eylesin. Amin.