"Karanlıktan Nura Çıkmak İçin" sloganıyla çalışma yürüten ve "Hayat Namazla Güzeldir" şiarıyla her yıl birçok etkinlik düzenleyen Kur'an Nesli Platformu, bu yıl Namaz Çalıştayı'ının beşincisini düzenledi.

Fatih'teki Zübeyde Hanım Kültür Merkezi'nde gerçekleşen çalıştayda üçüncü ve son oturum gerçekleşti.

Çalıştayda bir sunum yapan Gazeteci-Yazar Hasan Sabaz, namazın bir Müslüman için zaman yönetimi olduğuna dikkat çekti.

"Bizim kültürümüzde zaman yönetimi namaz ile belirlenmiş"

Müslümanların, yapacakları iş ve eylemleri, tıpkı namaz vakitlerinin ismi gibi "sabah, öğlen, akşam" yapacağına dair söylemlerini olduğunu belirten Sabaz, bu söylemleri değiştirmek isteyenlere karşı Müslümanların engel olması gerektiğini vurgulayarak, "Birisiyle buluşacağımız zaman, 'ikindiden sonra, öğleden önce-sonra, yatsı vakti' diyelim. Bu aslında zaten bize emredilmiş bir şeydir. Zamanlarını kontrol altına alın, bu çok hassas ve önemli bir konudur. Bir Müslüman yaşadığı süreç içerisinde zamanında aslında çok ciddi bir boşluk yoktur; bazen programlarda birileri çıkar 'boş zamanlarda kitap okurum' der, rahatsız olduğum bir konudur, kitap okumak boş zaman işi değildir. Kitap okumak zaman ayırılması gereken bir iştir. Müslüman için aslında zamanla ilgili böyle bir şey var. Kur'an-ı Kerim'de 'bir işten boşalınca başka bir işe koyul' denildiğinde aslında zaman ile ilgili bir şey söyleniyor; bu namazların arasındaki bir şeydir. Namazdan bir diğer namaza ve süreci herhangi farklı bir şeyle doldurma..." dedi.

Sabaz, "Bizim kültürümüzde zaman yönetimi namaz ile belirlenmiş, Kur'an-ı Kerim'de ayetler ile belirtilmiş, Resulullah Aleyhisselam'ın ashabına öğrettiği süreç içerisinde de bu belirtilmiştir. Zaman nasıl kullanılır, o kadar hassas bir şekilde belirtilmiş ki; şu anda bir Aksa Savaşı'ndan bahsediyoruz, Kur'an-ı Kerim'de namazın savaşta nasıl kılınacağı belirtiliyor. O esnada farklı bir eylem söylenmiyor. 'Bir grup kılsın çekilsin, diğer grup kılsın…' O esnada bile namazın kılınıp kılınmaması ile ilgili talimat veriliyor. Bu da zamanın boş bırakılmaması ile alakalıdır, belirlenmiş olan namaz vaktinin başka herhangi bir şey ile geçirilmemesi ile alakalı çok hassas bir konudur." diye konuştu.

Ardından konuşan Uzman Çocuk Doktoru Maruf Çelik, ise 5-6 yaşlarından itibaren çocukların soyut düşünmesinin devreye girdiğini belirtti.

Çelik, "Çocuklar, 7 yaşına kadar anneyi ve babayı özelliklede babayı bir tanrı gibi algılar ve görürler. Mesela yolda gittiğiniz zaman her şeyi sorarlar; ağacı, denizi, bulutları, arabayı sorar. Bilmediğiniz zamanda çocuk bunu algılayamıyor. 'Baba tanrıdır, nasıl anlamaz!' Çocuklar özellikle 7-10 yaş döneminde yavaş yavaş aslında babanın bir tanrı olmadığını anne ve babanın da bir şeyleri bilmediğini  ve güçlerinin yetmediğini kavramaya başlıyor. Babanın rolü özellikle ciddi bir şekilde yerlere düşmeye başlıyor. Ergenlik dönemine geldiği zaman şunu görüyoruz; artık babalar özellikle çocukların gözünde yıkılması gereken bir put, savaşılması gereken bir kişi oluyor. Baba doğruyu söyler, çocuk gıcıklığına tersini yapmaya çalışır. Özellikle ergenlik döneminde çocukları ile sorun yaşayan insanlar bunu çok acı bir şekilde yaşarlar. Sezai Karakoç Hoca'nın ifadesiyle; 'aslında burada namazın devreye girmesi gerekiyor' diyor." şeklinde konuştu.

"Namaz aile yapımızı bir bütün olarak tutabilir ve bizi savrulmalara karşı koruyabilir"

7-8, 10 yaşında namaza alıştırılan, annesi ve babasıyla beraber camiye giden, namaz kılan çocukların aslında babayla uzaklaşmadığını, savaş yoluna girmediğini ifade eden Çelik, "Tam tersi aynı düzlemde Allah'a kulluk düzleminde babayla anneyle babayla buluşmuş oluyor ve böylece o süreç tabiri yerinde ise babanın 'tanrılıktan' normal bireye düşme süreci daha yumuşakca bir geçiş sağlamış olur. Küçüklüğünde çocuklarını özellikle ibadete alıştıran ailelere baktığımız zaman bu ergenlik ve sonraki dönemlerdeki savrulmalarında daha az yaşandığını görmekteyiz. Malesef bilinçli Müslüman aileler bile çocuklarının iyi bir üniversitesi, işi, evliliği için çok şey düşünürler fakat İslami kimlik hususunda maalesef üzerine düşeni yeteri kadar yapılmıyor. Namaz, bu sürede aile yapımızı bir bütün olarak tutabilir ve bizi savrulmalara karşı koruyabilir." diye konuştu.

Peygamber Efendimiz'in 'İslam‘ın halkaları bir bir dağılacaktır; bir halka koptu mu insanlar öbürüne sarılacaklar, ilk kopacak olan yönetimle ilgili olandır son kopacak olan da namazdır' hadisine atıfta bulunan TÜGVA Mütevelli Heyeti Üyesi ve Eğitimci Salih Eğridere, Hazreti Peygamber'in vefatından itibaren zaten bu halkalar kopmaya başladığını söyledi.

"İslam'a davet, beraberinde bir salih amel getirmeli"

Eğridere, "Kıyamete kadar da adaletinden emanetine ticaretinden eğitimine adım adım halkalar kopuyor. Ama Hazreti Muhammed, ilk olarak insanların taviz vereceği, İslam devletinin dahi taviz vereceği bölümün şeriat olduğunu, şeriattan kopmaların başlayacağını haber verdikten hemen sonra son olarak namaz kalacak buyuruyor. Bu hadisi şerif bize gösteriyor ki evet, İslam'a davet, devletle de herkesle de yapılır, güç ve otoriteyle yapılır ama madem en son namaz kalacak, son halka namazdır, o zaman şeriat olmasa bile devletlerin namazla İslam'a davetleri devam edecek. Yani kıyamete kadar Müslüman devletlerin kendisi olmasa ama var olsa, şeriat sistemleri olmasa, adaleti olmasa, şeriata kadar hükümlerin bir parçası kalmasa bile İslam, namazla devam edecek. Bu bize, İslam'ın tanıtımını namazla yapmaya devam edebileceğimizi gösteriyor. İslam'a davet, beraberinde bir salih amel getirmeli. Namaz da bizim salih amelimizin zirvesidir. Cihat, gerekli durumdaki en üst noktadır ama her zamanlardaki ibadetimiz namaz olduğuna göre Allah-u Teala namazın birleşimini ortaya koyarak, aslında, 'davetinizi namazla birleştirmediğiniz sürece siz iyi bir iş yapmış olmuyorsunuz'  demiş oluyor." değerlendirmesinde bulundu. (İLKHA)

Kaynak: ilkha