Abdullah bin Mes’ud (r.a.)-3

 

Genç ve çelimsiz bir çobanken imanın sırrına erip bütün dünyaya meydan okuyabilecek, manevi bir kuvvete erişen Hz. Abdullah, Mekke’nin sözde büyük liderlerini hiçe say­dığını açıkça göstermiş ve hepsini küçük düşürmüştü. Dola­yısıyla maksat hâsıl olmuştu. Bu sebeple sahabiler, Hz. Abdullah’ın ertesi günü de oraya gidip kendisini yeniden tehlikeye atmasını uygun görmediler.[1]

Abdullah bin Mes’ud (r.a.) iki defa hicret etme faziletini kazanan sahabilerdendi. Müşriklerin işkenceleri dayanılmaz bir hâl alınca Habeşistan’a hicret et­ti. Fakat Peygamberimizin hasretine dayanamadı. Bir müddet sonra tekrar Mekke’ye döndü. Hicret izni çıkınca da Medine’ye hicret etti. Re­sû­lul­lah (a.s.m.) onu Zübeyr bir Avvam’la kardeş yaptı.

Peygamberimiz, Hz. Abdullah’ı mescidin bitişiğinde bir yere yerleştirmişti. Bu sebeple her an Re­sû­lul­lah’ın hizmetine koşardı. Abdullah (r.a.), Peygamberi­mizin devamlı beraberinde yürür, ayakkabılarını giydirir, âsasını, yastık, koku ve misvak gibi hu­susi eşyalarını taşırdı. Peygamberimiz uyuduğunda kendisini İbni Mes’ud uyandırırdı. Bu yüzden onun sahabiler arasındaki unvanı, “Sahibü’s-Sevadı ve’s-Sivâk” idi. Hz. Abdullah, Re­sû­lul­lah ile o kadar beraber oluyor­du ki, Medine’ye ilk gelenler onu Ehl-i Beyt’ten zannediyorlardı… Hayber’in Fet­hi’nden sonra Medine’ye gelen meşhur sahabilerden Ebû Mûsâ el-Eş’arî (r.a.) bununla ilgili olarak şöyle der:

“Ben ve kardeşim Medine’ye geldiğimizde, Re­sû­lul­lah’ın yanına çok girip çıktığı için onu ve annesini Re­sû­lul­lah’ın Ehl-i Bey­t’inden sanıyorduk.”[2]

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ