Abdullah bin Ümmü Mektûm (r.a.)-4

 

Hicret’ten sonra cihat başlayınca eli silah tutan bütün müminler savaşa katıl­dı. Savaşa katılanları öven “Müminlerden oturanlarla cihat edenler müsavi ol­mazlar.” mealindeki Nisâ Sûresi’nin 95. âyet-i kerimesi nazil olduğunda Pey­gamberimiz, Hz. Zeyd bin Sâbit’e kalem ve kâğıt getirmesini söyleyerek âyeti yazmasını söyledi. Bu sırada Hz. İbni Ümmü Mektûm orada hazır bulundu. Peygamberimize, “Ey Allah’ın Resûl’ü, cihada gücüm yetseydi ben de gider­dim, fakat âmâyım!” dedi. Sonrasını Hz. Zeyd bin Sâbit şöyle anlatıyor:

“Bunun üzerine Allah, Peygamberimize vahiy gönderdi. Bu sırada Re­sû­lul­lah’ın uy­luğu benim uyluğumun üzerinde bulunuyordu. Vahyin ağırlığı bana o kadar çöktü ki, di­zimin ufalanıp dağılmasından korktum! Sonra Re­sû­lul­lah’tan vahyin izleri sıyrıldı. Allah ‘özür sahibi olanlar müstesna’ cümlesini gönder­di.”[7]

Bu âyet-i kerimeyle, mazereti ve özrü olanlara cihadın farz olmadığı bildirili­yordu. Fakat bu İlahî ruhsat varken, Hz. İbni Ümmü Mektûm bazı savaşlara ka­tılır, bağırıp çağırmakla düşmana korku salardı. Fakat Peygamberimiz birçok gaza ve seferde Hz. İbni Ümmü Mektûm’u Medine’de vekil bırakarak imam­lığı ona veriyordu.

Hz. Ömer devrinde meydana gelen Kadisiye Savaşı’na Hz. İbni Ümmü Mektûm da katılmıştı. Sırtında bir zırh, elinde de siyah bir sancak bulunuyordu. Bir köşeye çekilmiş, mücahitlere şevk veriyor, cesaretlerini artırıyordu. Gür sesiy­le de düşmanı ürkütüyordu. Savaş bittiğinde şehitler arasında Hz. İbni Ümmü Mektûm da vardı.[8]

Allah ondan razı olsun!

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ