<div> </div> <div>Nitekim<strong> Ebû’l-Hasan Harakānî Hazretleri</strong> şöyle buyurmuştur:</div> <div><strong>“Nasıl ki namaz ve oruç farzdır, îfâsı mecburîdir, aynı şekilde (ibadetlerin makbul bir kıvam kazanabilmesi için) gönülden kibri, hasedi ve hırsı bertaraf etmek de zarurîdir.”</strong>[1]</div> <div><strong>“Tandırdan elbisene bir kıvılcım sıçrasa, hemen onu söndürmeye koşuyorsun! Peki dînini yakacak olan bir ateşin, yani kibir, haset ve riyâ gibi kötü sıfatların kalbinde durmasına nasıl müsâade edebiliyorsun?!”</strong>[2]</div> <div><strong>GURUR NEDİR? - KİBİR NEDİR?</strong></div> <div>Gurur ve kibir; kendini beğenip diğer insanlardan üstün tutmak ve yine kendinden başkasını hor ve hakir görmektir. Birbirinden ayrılmayan bu iki çirkin huy, dünyada huzursuzluk, âhirette ise azap sebebidir.</div> <div>Din kardeşlerini küçük görenler, âhirette büyük bir hüsrâna dûçâr olacaklardır. Zira <strong>Resûl-i Ekrem Efendimiz</strong>:</div> <div><strong>“İnsana günah olarak, Müslüman kardeşini küçük görmesi yeter.”</strong> buyurmuşlardır. (Müslim, Birr, 32)</div> <strong>Cehennemi Vasıflar</strong> <div>Âyet-i kerîmelerde, Cennet’e girmeye mânî olan <strong>“gurur” </strong>ve<strong> “kibir”</strong> gibi Cehennemî vasıflar hakkında şöyle buyrulmaktadır:</div> <div><strong>“İşte âhiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuk yapmayı istemeyenlere nasîb ederiz. Sonunda kazançlı çıkanlar, fenalıktan sakınanlardır.” </strong>(el-Kasas, 83)</div> <div><strong>“Kibirlenip de insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Zira Allah; kendini beğenmiş, övünüp duran kimseleri aslâ sevmez.” </strong>(Lokmân, 18)</div> <div><strong>“Onlara; «İçinde ebedî kalacağınız Cehennem’in kapılarından girin! Kibirlenenlerin yeri ne kötü!» denilir.” </strong>(ez-Zümer, 72)</div> <strong>Kimler Cennet’e Giremeyecek?</strong> <div><strong>Resûlullah Efendimiz</strong> bir gün şöyle buyurmuşlardı:</div> <div><strong>“Kalbinde hardal tanesi kadar îman olan hiç kimse, Cehennem’e girmez. Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan hiç kimse de Cennet’e giremez.”</strong> (Müslim, Îmân, 148-149)</div> <div>Ebedî saâdet için kalpteki îmânın ne büyük bir cevher olduğunu, buna mukâbil insanın rûhunu zehirleyen kibrin de, ne kadar vahim bir âhiret felâketi olduğunu vurgulayan bu nebevî beyan üzerine ashâb-ı kirâmdan biri:</div> <div><strong>“−Yâ Resûlâllah! İnsan, elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasını istemez mi?”</strong> deyince, Resûl-i Ekrem Efendimiz şu karşılığı vermişlerdir:</div> <div><strong>“−Şüphesiz ki Allah güzeldir; güzelliği sever. Kibir (ise nîmetleri kendinden bilip o nîmetlerin gerçek sahibine nankörlük ederek) hakkı inkâr etmek ve insanları küçük görmektir.”</strong> (Müslim, Îmân, 147; Tirmizî, Birr, 61)</div> <div>Yine <strong>Resûlullah Efendimiz</strong>, katı kalpli, kaba, cimri kimselerle birlikte, kurularak yürüyen kibirli insanların da Cehennem ehlinden olduğunu ifâde etmiş[3] ve:</div> <div><strong>“Elbisesini kibirle yerde sürüyen kimseye Allah merhamet nazarıyla bakmaz.”</strong> buyurmuştur. (Müslim, Libâs, 42)</div> <strong>İlk İşlenen Günah</strong> <div>Gurur ve kibrin tarihi, <strong>İblis</strong>’ten başlayarak <strong>Nemrudlar</strong>, <strong>Firavunlar</strong>, <strong>Kârunlar</strong> ve <strong>Ebû Cehiller</strong> gibi nice ahmakların âleme ibret olan âkıbetlerinin bir sergisi mâhiyetindedir. Kur’ân-ı Kerîm’de, kibrin ilk temsilcisi olarak <strong>İblis</strong> gösterilmektedir. O, <strong>“Âdem’e secde et!”</strong>[4] emr-i ilâhîsi karşısında büyüklük taslamış, neticede bu kibri onu küfre sürüklemiştir. Allah Teâlâ, İblis’in bu davranışına karşı:</div> <div><strong>“«–Ey İblis! İki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Böbürlendin mi, yoksa gerçekten yücelmiş olanlardan mısın?» dedi.” </strong>(Sâd, 75)</div> <div>Böylece onun ilâhî emri çiğneyip secde etmeyişinin gerçek bir yücelikle alâkasının bulunmadığını ve sadece büyüklük kuruntusundan kaynaklandığını beyan buyurdu.</div> <div><strong>Nemrud</strong> da, <strong>Hazret-i İbrahim</strong>’in (a.s.) <strong>“tevhid dâvâsı”</strong> karşısında kibre kapılarak:</div> <div><strong>“–Ben, İbrahim’in (a.s.) söylediği semâların Rabbine harp îlân ediyorum.”</strong> diyecek kadar şaşkınlaştı. Böylece büyüklük taslayıp etrafındakilere böbürlenmek sûretiyle, kudret ve azametini değil, bilâkis hamâkat ve zavallılığını ortaya koymuş oldu.</div>