<h2>"Ben Allah ve Rasûlʼünü seviyorum.” demek sevmek için yeterli mi? Sevginin varlığını sorgulamak için kendimize sormamız gereken sorular...</h2> <div>Sevmek, fekadar bir gönül ister. “Ben Allah ve Rasûlʼünü seviyorum.” demekle iş bitmiyor. Seviyorsak, merhametimiz ne kadar, şefkatimiz ne kadar, ahlâkımız hangi seviyede? Efendimizʼin husûsiyetlerinden bizde ne kadar var? Hodgâmlıktan/bencillikten kurtulabiliyor muyuz? Ümmetin dertleriyle dertlenen, diğergâm bir rûha sahip miyiz? Sevgimiz, hâl ve davranışlarımıza aksedebiliyor mu? Yoksa sevgimiz sadece sözde kalan kuru bir iddiadan mı ibâret?!</div> <h3>O’ndan Ayrı Düşmemek İçin...</h3> <div>Büyük hadis âlimi ve müctehid İmam Nevevî Hazretleri; Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e öyle bir hassâsiyetle tâbî olmaya çalışıyordu ki, Allah Rasûlü’nün karpuzu nasıl yediğini bilmediği için, O’nun tarzının ve tercihinin dışında hareket etmiş olmak endişesiyle, ömrü boyunca karpuz yememiştir.</div> <h3>Her Şeyi O’na Ayarlamak...</h3> <div>O Hidâyet Güneşine nurlu bir hilâl olan Hak dostu Hoca Ahmed-i Yesevî Hazretleri; Fahr-i Kâinât Efendimiz 63 yaşında ebediyete irtihâl ettikleri için, bu yaştan sonraki ömründe, yeryüzünde dolaşmaya vedâ etmiş, vefât edinceye kadar on yıl boyunca, mezar gibi bir yerde irşad hayatına devam etmiştir.</div> <h3>Tek Derdi, Ümmeti…</h3> <div>Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyuruyor:</div> <div>“Dikkat edin! Ben hayatımda sizin için bir emniyet vesîlesiyim. Vefât ettiğimde ise kabrimde; «Yâ Rabbi, ümmetim, ümmetim!..» diye ilk Sûr üfleninceye kadar nidâ edeceğim…” (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, c. 14, s. 414)</div>