İslam’da cami ve mescidin önemli bir yeri vardır. Allah’a ibadet edilen yerler olmaları hasebiyle Allah’ın evi kabul edilmişler ve islâmın alâmeti sayılmışlardır. Bir yerde bulunan cami, o yer halkının Müslüman olduğunu gösterir. Bunun için Peygamberimiz Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde ilk iş olarak Kuba köyünde Mescid-i Kuba’yı, Medine’de de Mescid-i Nebi’yi inşa etmişlerdir. Kur’an-ı Kerim’de, yeryüzünde ilk inşa edilen mabedin Kâbe olduğu bildirilmekte ve şöyle buyurulmaktadır: “Şüphesiz insanlar için ilk kurulan ev (ibadet evi) Mekke’de olandır. Alemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulmuştur.” (Al-i İmran, 3/96.) Ebû Zer (ra.) şöyle demiştir: Peygamberimize: —Ey Allah’ın Resûlü! Yeryüzünde ilk inşa edilen mescit hangisidir? Diye sordum. Peygamberimiz: —Mescid-i Haram, buyurdu. Ben: Bundan sonra hangisi inşa olundu? Dedim. Peygamberimiz: —Mescid-i Aksa, buyurdu. Ben: —İkisinin yapılışı arasında ne kadar süre bulunduğunu sordum, Peygamberimiz: —Kırk sene, buyurdu. Bundan sonra Peygamberimiz: —Ey Ebû Zer! Her nerede namaz vakti girerse orada namazını kıl. Namazın fazileti, vaktinde kılınmasındadır, buyurdu. (Buhâri, “Enbiya”, 40; Müslim, “Mescid”, 1-2.)

            Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruluyor: “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namaz kılan, zekat veren ve ancak Allah’tan korkan kimseler onarırlar. İşte hidayet üzre oldukları umulanlar bunlardır.” (Tevbe, 9/18.) Ayet-i Kerime, hangi nitelikleri taşıyan kimselerin mescitleri onaracaklarını bildirmektedir. 1. Allah’a inanmak. Allah’a inanmayanların mescit yapmaları veya yapılmış olan bir mescidi onarmaları düşünülemez. O halde mescitleri onaracak, bakımı ile ilgilenecek kimselerde bulunması gerekli niteliklerin başında Allah’a inanmak gelmektedir. 2. Ahiret gününe inanmak. Allah’a itaat ve ibadet etmenin asıl yararı ahirette görülecektir. Allah Teala kendisine inanan ve ibadet edenleri ahirette cennetiyle ödüllendirecektir. Öldükten sonra tekrar dirilip, dünyada yapılanların karşılığının görüleceği bir güne ahiret gününe inanmamış ve hayatı, sadece dünya hayatından ibaret sanmış olan kimselerin ibadet için mescit yapmaları da söz konusu olmaz. 3. Namaz kılmak. Cami yapmak veya onarmaktan maksat içinde ibadet etmek ve namaz kılmaktır. Namaz kılmayanlar da mescit yapma ihtiyacını duymazlar. 4. Zekat vermek. Farz olan zekat borcunu vermeyen, yoksulları ve kimsesizleri görüp gözetmeyen kimselerin mescit yapmaları veya mescitlerin bakımı ile ilgilenmeleri onlardan beklenmez. 5. Yalnız Allah’tan korkmak. Evet, insan, Allah’ın emrini yerine getirirken yalnız O’ndan korkar. Çünkü yaptıklarından insanı sorgulayacak; iyilik yapmış ise ödüllendirecek, kötülük yapmış ise cezalandıracak olan yalnız O dur. İşte mescitlerin onarım ve bakımı ile ilgilenecek olanlar bu nitelikleri taşıyan kimselerdir. Hidayeti bulmuş, murada ermiş olanlar da bunlardır. Çünkü Allah Teala kendi rızası için yapılan hiçbir şeyi karşılıksız bırakmaz. Peygamberimiz buyuruyor: “Kim Allah’ın rızası için mescit yaparsa, Allah, benzerini onun için cennette yapar.” (Buhârî, “Salat”, 65; Müslim, “Zühd”, 3.) Diğer bir hadisi şerifte de şöyle buyurulmuştur: “Bir mümine öldükten sonra amelinden ve yaptığı iyiliklerden ulaşacak şeylerden biri de yaydığı ilim, geride bıraktığı (kendisini hayır ve dua ile anacak) iyi bir evlat, miras olarak bıraktığı mushaf-i şerif, yaptırdığı mescit, yolcuların barınması için inşa ettiği misafirhane, akıttığı su, sağlığı yerinde iken malından çıkarıp verdiği sadakadır. Bunlardan hangisini yapmış ise öldükten sonra onun sevabı kendisine ulaşır.” (İbn Mâce, “Mukaddime”, 20.) Bunun için Müslümanlar, gittikleri her yerde cami yapmışlar, kendi kalacakları yerlerden daha çok camilere önem vermişlerdir. Çalışarak geçimlerini sağlamak için Avrupa ülkelerine giden işçi kardeşlerimizin bu ülkelerde yapmış oldukları camiler bunun en güzel örneğidir. Kazançlarının bir bölümünü camilere harcayan bu insanların bu davranışları her türlü takdirin üstündedir. Bunu Avrupalılar anlamakta güçlük çekiyorlar. Nasıl olur da asgari ücretle çalışan bu insanlar kişisel giderlerinden artırarak cami inşasına yardımda bulunuyorlar. Bunun ahiret için bir harcama olduğunu anlayamıyorlar. Cami ve mescitlerin inşasından tutun da temizliğine ve aydınlatılmasına varıncaya kadar verilecek hizmet övgüye değer bir hizmettir. Rivayete göre bir zenci kadın Peygamberimizin mescidini devamlı silip süpürür ve temizliğini yapardı. Kadın bir ara görünmez olmuş. Peygamberimiz kadını sorunca öldüğünü söylemişler. Peygamberimiz üzülmüş ve: “Bana öldüğünü haber vermeli değil mi idiniz? Haydi kabrini bana gösterin.” Buyurmuş ve kabrinin başına gidip namaz kılmış, dua etmiştir.” (Buhârî, “Salat”, 74.)

            Camiler her hangi bir bina ve ev gibi değildir. Onlar, içinde yalnız Allah’a ibadet edilen kutsal mekânlardır. Bu yerlere, diğer bina ve evlere girilir gibi girilmez. Camilere girilirken ve camilerde dikkat edilmesi gerekli hususlar kısaca şunlardır: 1. Camie giderken en güzel ve temiz elbiseleri giyerek gitmeli, cemaati rahatsız edecek kirli ve yağlı elbiselerle gidilmemelidir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur: “Ey Ademoğulları! her mescide gidişinizde zinetli (güzel ve temiz) elbiselerinizi giyin.” (A’raf, 7/31) 2. Mescide girerken ve çıkarken dua etmeli. Peygamberimiz buyuruyor: “Sizden biriniz mescide girdiği zaman: “Ey Rabbim! bana rahmet kapılarını aç” desin, çıktığı vakit de: “Ey Rabbim! Senden üstünlük dilerim” desin.” 3. Camie girildiğinde kerahet vakti değil ve henüz namaza başlanmamış ise iki rek’at “Tahiyyetü’l mescid” kılınır. Peygamberimiz buyuruyor: “Sizden biriniz mescide girdiği vakit oturmadan önce iki rek’at namaz kılsın.” (Buhârî, “Salat”, 60; Müslim, “Salatü’l Müsafirin”, 11.) 4. Soğan ve sarımsak yemiş olan kimselerin camie gitmeleri uygun olmaz. Bunları yemek haram değil, helaldir. Ancak bunlar pişmeden yenildiğinde kokuları başkalarını rahatsız eder. Cemaatın sevabını alacağım diye başkalarını rahatsız etmek doğru olmaz. Peygamberimiz buyuruyor: “Her kim sarımsak veya soğan yemiş ise bizden, yahut mescidimizden uzak olsun, evinde otursun.” (Buhârî, “Salat”, 160; Müslim, “Mesacid” 17.) 5. Camilerde kayıp ilan etmek ve gürültü yapmak da doğru değildir. Bunun gibi alış-veriş yapmak ve dilenmek de uygun değildir. Peygamberimiz buyuruyor: “Her kim bir kimseyi mescitte alış-veriş yaparken görürse, “Allah ticaretinizde size kar vermesin” deyin. Her kimi de mescitte bir kayıp ilan ederken gördüğünüzde, “Allah onu sana geri vermesin” deyin.” (Neylü’l-Evtar, 2/176; Müslim, “Mesacid”, 18.)

            Camide cemaatle namaz, Hüda sünnetlerindendir. Abdullah b. Mes’ud (ra.) diyor ki: Peygamberimiz bize Hüda sünnetlerini öğretti. “Bunlardan birisi de ezan okunan mescitte namaz kılmaktır.” (Müslim, “Mesacid”, 44) Camilerde kılınan namaz, camiler dışında kılınan namazdan daha çok sevaptır. Ebu Hureyre (ra.) rivayetinde Peygamberimiz: “Kişinin cemaatle namazı, evinde ve pazarda (iş yerinde yalnızca kıldığı) namazdan yirmi beş derece daha sevaptır. Çünkü sizlerden biri abdestini tamam aldığı ve namazdan başka bir kasdı olmaksızın mescide gittiği zaman mescide girinceye kadar attığı her adımdan dolayı Allah Teala onu bir derece daha yükseltir ve bir günahını eksiltir. Mescide girince de mescitte kaldıkça hep namazda imiş gibi sevaba nail olur ve namaz kıldığı yerden ayrılmadığı, kimseye eziyet etmediği ve abdesti de bozulmadığı sürece yanındaki melekler: “Allah’ım! bunu bağışla, buna rahmet eyle” diye dua ederler.” (Buhârî, “Ezan” 30.) Bir başka hadisi şerifte de şöyle buyurulmuştur: “Her kim namaz için mescide gidip gelirse her gidip geldikçe Allah Teala ona cennette bir misafir ikramı hazırlar.” (Buhârî, “Ezan”, 37; Müslim “Mesacid”, 51.) Ebu Katade (ra.)nin rivayetinde Peygamberimiz, “kıyamet günü Allah’ın gölgesinde gölgelenecek yedi sınıf insandan birinin de gönlü mescitlere bağlı (mescitleri seven ve cemaate devam eden) kimse olduğunu bildirmiştir.” (Buhârî, “Ezan”, 36; Müslim, “Zekat”, 30.) Ne mutlu Allah’ın mescidlerini imar ve inşa edenlere ne mutlu gönlü Allah’ın mescidlerine bağlı olanlara.