Zeyd, hadis rivayet etme ve sorulan her şeye cevap verme konusunda çok titiz davranırdı. Onun bu hâlet-i rûhiyesi şu rivayetlerde görülmektedir:
“-İbni Ebi Evfa’dan: Zeyd ibni Erkam’ın yanına geldiğimizde ona: “-Rasûlullah’dan bize hadis naklet!” derdik. O da: “Biz yaşlandık, unuttuk. Allah Rasûlünden hadis nakletmek mesuliyetli bir şeydir” derdi. (İbn Asakir, Kenz, V/239 ; Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, 3/518)
Zeyd ibni Erkam, Berâ ibni Âzib radıyallahu anh ile ortak ticaret yaptığı için ticarete dair, özellikle de altın ve gümüş paraların birbiriyle değişimi konusunda bilgi sahibiydi. Ama fıkhî konularda her sorulan soruya cevab vemezdi. Kendisinden daha iyi bilenlere yönlendirirdi. Bu konu ile ilgili olarak Ebu Minhâl’den şunlar nakledilir:
“-Zeyd ibni Erkam ve Bera ibni Âzib’e, altın ve gümüş mübadelesini sordum. Hangisine sorduysam cevab alamadım. Bu konuda titiz davranıyorlardı. Ben birinin yanına vardığımda diğer kardeşine yönlendiriyor ve: “Ona gidip sorun. O benden daha hayırlı ve daha âlimdir” diyordu. (İbn Abdilber, Câmi, II/166)
DAR'ÜL ERKAM
Yine onun hassasiyetini gösteren şu hadisi, tâbiin neslinden Kufe’li bir âlim şöyle nakleder:
“-Yezîd İbni Hayyân’dan: Birgün Husayn İbni Sebre ve Amr İbni Müslim ile beraber Zeyd ibni Erkam’ın evine gittik. Yanına oturduğumuzda Husayn İbni Sebre söze başladı ve:
“-Ey Zeyd! Sen pek çok lutfa nâil olmuş bir kimsesin. Rasûlullah’ı gördün. Sözünü dinledin, onunla birlikte savaşlara katıldın ve arkasında namaz kıldın. Doğrusu büyük saâdete erdin. Ey Zeyd! duyduklarını bize de anlat!” dedi. Bunun üzerine Zeyd ibni Erkam radıyallahu anh şunları söyledi:
“-Yiğenim! Vallahi çok yaşlandım. Aradan çok zaman geçti. Rasûlullah’dan duyup öğrendiklerimin bir kısmını unuttum. Bu sebeple size anlattıklarımı öğrenin. Anlatmadıklarım hususunda da beni zorlamayın.”
Zeyd sözlerine devamla dedi ki: Birgün Rasûlullah, Mekke ile Medine arasındaki Hum suyu başında ayağa kalkarak bize bir konuşma yaptı. Allah’a hamd ü senâdan sonra bize şöyle öğüt verdi:
“-Ey insanlar! Ben de bir insanım. Yakında Rabbimin elçisi bana da gelecek ve ben onun dâvetine uyup gideceğim. Size iki önemli şey bırakıyorum. Biri, insanı doğruya götüren bir rehber ve nur olan Allah’ın Kitâbı Kur’an’dır. Ona yapışın ve sımsıkı sarılın!” buyurdu. Kur’an’a sarılma ve ona bağlanma konusunda tavsiyelerde bulundu. Sonra sözüne şöyle devam etti:
“Size bir de Ehl-i beyt’imi bırakıyorum. Allah’dan korkun da Ehl-i beyt’ime saygılı davranın! Allah’dan korkun ve Ehl-i Beyt’ime saygılı davranın!.” buyurdu.
EHL-İ BEYT KİMDİR?
Husayn İbni Sebre tekrar söze girdi ve: “-Ey Zeyd! Peygamber’in Ehl-i Beyt’i kimdir? Hanımları da Ehl-i Beyt’inden değil midir?” diye sordu.
Zeyd dedi ki: “-Hanımları da Ehl-i Beyt’indendir. Fakat onun asıl Ehl-i Beyt’i, kendisinden sonra da sadaka almaları haram olanlardır.”
Husayn: -Sadaka almaları haram olanlar kimlerdir? diye sordu.
Zeyd: -Ali’nin ailesi, Akîl’in ailesi, Ca’fer’in ailesi ve Abbas’ın ailesidir, dedi. Husayn: -Bunların hepsine sadaka almak haram mıdır? diye sorunca Zeyd ibni Erkam: -Evet, cevabını verdi. (Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 36)