İSRAİLOĞULLARI NASIL BİR MİLLET?
Sevgili Peygamberimiz Medine'ye yerleşince ziyaretlerine gider ve şöyle bir teklifte bulunur:
"Ya Resulullah, Yahudiler yalancı ve iftiracı bir millettir. Benim Müslüman olduğumu duyunca bana yapmadıkları iftira kalmaz. Onların ileri gelenlerini evimize davet edip onların yanındaki itibarımı tasdik ettirip ve onları da İslam'a davet etseniz" diye ricada bulunur.
Resul-i Ekrem (s.a.) Yahudilerin ileri gelenlerini evine davet eder. Abdullah ibni Selam'ı da yan odaya alır. Onlara "Ey Yehüd cemaati! Siz pek iyi bilirsiniz ki ben Allah tarafından gönderilmiş bir Peygamberim. Hak din ile geldim. Müslüman olunuz." buyurur. Bu sözü üç defa tekrar eder. Yahudiler "Biz senin Peygamber olduğunu bilmiyoruz derler. Bunun üzerine Efendimiz "Aranızda Husayn ibni Selam diye birisi vardır. O nasıl bir kişidir?" diye sorar. Yahudiler "O bizim en hayırlımızdır. Büyük bir alimdir. Kendisi de, babası da en faziletlimiz ve en alimimizdir" diye şahadet ederler. Resul-i Ekrem (s.a.) Efendimiz onlara 'Eğer o Müslüman olursa siz ne dersiniz? Siz de Müslüman olur musunuz?" diye sorar. Yahudiler 'Allah korusun, o asla Müslüman olmaz "derler. O zaman sevgili peygamberimiz "Ya ibni Selam! gel," diye çağırır. Abdullah ibni Selam (r.a.) odadan çıkar, yanlarına gelir ve "Ey Yahudiler! Allah'tan korkun. Muhammed'in (s.a.) getirdiğini kabul edin. Siz O'nun Allah'ın elçisi olduğunu biliyor, kitabınız Tevrat'ta onun adıyla ve sıfatıyla yazılı olduğunu görüyorsunuz. Ben şahadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur. Ve yine şahadet ederim ki, Muhammed (s.a.) Allah'ın kulu ve elçisidir." diye şahadette bulunur. Yahudiler "Sen yalan söylüyorsun. Sen kötüsün, çok kötüsün, çok cahilsin' diyerek ona yakıştırmadıkları ayıp kalmaz. İbni Selam (r.a.) Resul-i Ekrem (s.a.) Efendimize dönerek "Ya Resûlullah, korktuğum bu idi. Onlar; hain, zalim, yalancı ve iftiracı bir millettir" der. Peygamberler Sultanı Efendimiz, Yahudilere "Birinci şahadetiniz bize kafidir.' buyururlar
Yahudiler tarih boyunca bütün Peygamberleri uğraştırmış, böylesine hak karşısında zalimane hareket etmiş, şer üzere birleşip yeryüzünü fesada vermişlerdir. Hala da vermektedirler. Müslüman uyanık olup düşmanım iyi tanımalıdır.
Abdullah ibni Selam (r.a.) hayatının bu döneminden sonra Resulullah Efendimizi gölgesi gibi takıp eder. Pınardan ayrılmak istemeyen susuz kimse gibi İslam'a ve Kur'an'a sarılır. O önce kendi nefsim terbiye ile uğraşır, içindeki hastalıkları tedaviye çalışır. Bir gün Medine çarşısında sırtında odun yüküyle dolaşırken görülür ve kendisine, "Bu işleri görecek hizmetçileriniz var. Niçin böyle yapıyorsunuz?" diye sorulur. O da "Evet bu işi görecek hizmetçiler var. Ama acaba bu ışı yapmak nefsine ağır gelecek mi? diye kendimi tecrübe etmek istedim. Çünkü Resulullah'ın "Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan kimse cennete giremeyecektir" buyurduğunu ısıttım. Eğer bende kibir varsa ondan kurtulmak istiyorum" demiştir.
CENNETLİK ADAM
İslam insanı böylesine güzelleştiriyor. Müslümanı kötülüklerden temizleyerek alçak gönüllü ve cennetlik yapıyor. Sevgili Peygamberimiz onun hakkında "Cennetlik bir adama bakmak kimin hoşuna giderse Abdullah ibni Selam'a baksın." buyuruyorlar.
BOŞ SÖZLERDEN SAKINMANIN FAZİLETİ
Bir defasında da Resul-i Ekrem Efendimiz "Şu kapıdan ilk giren, cennet ehlinden biridir" buyurur. Az sonra Abdullah ibni Selam içeri girer. Ashab-ı kiram hemen bu müjdeli haberi bildirirler ve hangi amelin bu dereceye ulaştırdığım sorarlar? O da "Ben zayıf bir kimseyim. Ancak kimseye karşı içimde kötülük beslemem ve boş sözlerden daima uzak durmaya çalışırım" diye cevap verir. İslam ne büyük nimettir.
Abdullah bin Selam (r.a.) ahlak ve ilimle kendini süsleyenlerdendir. 25 hadis rivayet etmiştir. Veda Haccında bulunmuş, Hz. Ebubekir (r.a.) zamanında mürtetlerle yapılan savaşlara katılmıştır. Hz. Ömer (r.a.) ve Hz. Osman (r.a.) zamanında Medine'de kalmış 643 tarihinde vefat etmişlerdir. Rabbimizden şefaatlerini niyaz ederiz.