İnsan, mahlukatlar arasında en üstün varlıktır. Bu üstünlüğünü ise yaradanından almaktadır. Ayeti kerimede rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Hani rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Biz seni övgü ile tesbih ederken ve senin kutsallığını dile getirip dururken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. Allah “Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim” buyurdu.” (Bakara, 30). Ayette insan halife olarak nitelendirilmiştir. Bu da Allah’ın insana bahşettiği bir ikramdır. Akıllı insan yeryüzünde halife olduğunun bilincinde olup Allah namına hareket etmesini bilendir. Allah’ın halifesi sıfatını ancak söz ve davranışlarında Allah’ın rızasını gözeten kişi hakkedebilir.
Allah insanı en mükemmel şekilde yaratmıştır. Ancak insanoğlu yaptığı hal ve hareketlerine göre ya mahlukatların en şereflisi ya da hayvanlardan daha aşağı bir konuma düşer. Allah katında kişiyi şerefli yapacak şey ameli ve takvasıdır. Bunlar dışında ırk, zenginlik, fakirlik, makam ve mevki gibi durumların Allah katında bir değeri yoktur. Ayeti kerimede rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” (Hucurat, 13).
Ayette de anlaşılacağı üzere Allah katında yegane ölçü kişinin takvalı bir tavır takınmasıdır. Takvalı bir tavır takınılmadığı takdirde kişin Türk, Kürt, Arap veya Peygamber soyundan olması ya da şeyhin torunu olması gibi hususların Allah katında bir kıymeti bulunmamaktadır.
Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle rivayet etmektedir:
Bazı insanlar Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e:
- Ey Allah’ın Resûlü! İnsanların en hayırlısı, şereflisi kimdir? dediler.
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Allah’tan en çok korkanlarıdır” buyurdu.
- Ey Allah’ın Resûlü! Biz bunu sormuyoruz, dediler.
-“O halde, Allah’ın halîli (İbrâhim)’in oğlu, Allah’ın nebîsi (İshak)’ın oğlu, Allah’ın nebîsi (Yakub)’un oğlu, Allah’ın nebîsi Yusuf’tur” buyurdu.
- Ey Allah’ın Resûlü, biz bunu da sormuyoruz, dediler.
- “O halde siz benden Arap kabilelerini soruyorsunuz. (Bilin ki) Câhiliye döneminde hayırlı (şerefli) olanlar, şayet dînî hükümleri iyice hazmederlerse İslâmiyet devrinde de hayırlıdırlar” buyurdu.
Yine başka bir hadisi şerifte Resulullah şöyle buyurmaktadır: Size cennet ehlini haber vereyim mi? Her zayıf ve güçsüz olan kimsedir. Bu kişi bir konuda Allah’a yemin etse Allah onun yeminini boşa çıkarmaz, yerine getirir. Size cehennem ehlini de haber vereyim mi? Her katı kalpli/kaba saba, böbürlenen, kibirli olan kimsedir.”
Bu hadisi şerifte müslüman bir insanın takınacağı tavır belirlenmektedir. Bunlar;
1. Katı kalpli olmamak. Kişinin merhametli olması ve Allah’ın yarattıklarına karşı şefkatli olmak.
2. Böbürlenmemek ve kibirli olmamak. Zira Resulullah bir hadiste kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan kişinin cennete giremiyeceğini bildirmektedir.
Buna göre hayırlı insan tevazu sahibi merhametli ve şefkatli olan kişidir. Böyle bir şahsiyet fakir olup toplum arasında dışlanan biri olsa da Allah katında değeri olup cennetlik vasfını taşıyandır. Bunun aksine toplum tarafından kabul edilen hürmet gösterilen kişi kaba saba olup kibirli ise Allah katında bir değeri olmayıp cehennem ehlinin vasfını taşıyan biri olur. Selam ve dua ile.