Büyük kavgaların, çıkmaz yolların, aşılmaz problemlerin en büyük suçlularındandır öfke. Bilip bilmeden çıkar ortaya. Dağıtır, kırar, en olmadık cümleyi kullanır. Tamiri zor parçalanmalara, tedavisi ağır yaralanmalara sebep olur. Afetmez, halden anlamaz. Her zaman kendini haklı gördüğü için bir o kadar da bencildir öfke.

 Söylenecek çok söz var elbette öfke üzerine. İşin uzmanları öfkenin tıpkı sevinç, heyecan, korku gibi doğuştan gelen bir duygu olduğunu dile getirmektedir. İnsanlar saldırıya maruz kaldıklarında, engellendiklerinde, tehdit edildiklerinde yoğun duygusal tepkiler verebilirler. Yine insan dinini, namusunu, vatanını koruması gerektiğinde ve başka nedenlerle haklı olduğu müddetçe öfke duygusunu yerinde ve ayarında kullanabilir. Öfke kontrolünde doğru olan kişinin kendisine ve çevresine zarar vermeden duygularını düşüncelerini ifade etmeyi öğrenebilmesidir.

 Benim anlatmaya çalışacağım durum ise ilk parağrafta söz etttiğim gibi kontrolsuz ve orantısız olan öfkedir. Düşünmeyen, dinlemeyen; olayları istediği gibi algılayıp, istediği gibi esip gürleyen insanların öfkesidir. Aile içinde, iş hayatında yada sosyal yaşamda sinirliyim, öfkeme hakim olamıyorum deyip; zarar veren insanların öfkesidir. Gücü yetenin güçsüze ölçüsüzce kaba ve sert davranmasına sebep olan ve âdil olmayan öfke çeşididir.

Ancak biliyoruz ki hayat bir dağ gibidir insanın karşısında ve hayat yaptıklarının o dağa akseden yankısıdır. Neyi, ne kadar, nasıl, aksedersen; sana  o dönecektir. Başkalarının hayatını öfkelerinle, sert ve kırıcı cümlelerinle kuşatmaya çalışırsan dağ gibi dikilir karşına yaptıkların. İnsan güç sahibi olduğu zamanlarda kendini çelikten bir kalede zanneder. Oysa hayatın akışını hiç kimse bilemez. Güçler ve dengeler her an değişebiliyor. Yapılan haksızlıklar, öfke patlamaları, aile içinde yaşanan şiddet bir müddet sonra yer değiştirebiliyor. Özellikle ebevenlerin ev ortamındaki hâl ve tavırları ailenin geleceğini inşa ediyor. İşte dinimiz bu noktada sorunun bir güç savaşına yada ileride intikam alma duygularına dönüşmemesi için inananları uyarmaktadır. “Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış cennete koşun. Onlar bollukta ve darlıkta allah yolunda harcayanlar, öfkkelerini yenenler ve insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.”(Al-i imran 133/134) diye buyurmuştur Rabbimiz. Hz. Peygamber de mü’minlere öfkelerini yenmenin faziletini her fırsatta  anlatmış. Kendisine “Bana tavsiyede bulun.” diyen sahabeden birine “Öfkelenme! demiş, sahabe defalarca aynı soruyu sormuş, Resûlullah (sav) da aynı cevabı vermiştir. (Buhari, Edeb, 76)

Netice itibariyle olaylar vuku bulduğunda durup düşünmek lazım. Öfkeyle hiçbir olayın düzelmeyeceğini iyice okumak lazım. Öfkenin insanı içten içe  yıprattığını, keskin sirkenin küpüne zarar verdiğini hepimiz iyi bilmekteyiz. Birçok insanın” Biraz beklemiş olsaydım, biraz düşünseydim böyle kötü bir tablo ortaya çıkmazdı.” diye hayıflandığını da çoğu kez görmekteyiz.

Şunu da bilmeliyiz ki; öfke olan yerde merhamet olmaz. Merhamet olmayan yerde ne sevgi ne saygı olur. Sevgi ve saygının olmadığı yerde geleceğe dair güzel umutlar taşıyamaz insan. Huzursuz bireyler ve huzursuz toplumlar oluşur.

Rabbimizin bizden istediği şekilde, İslam ahlakına uygun duygularla yaşamak duasıyla…