Merhamet katı kalpliliği yumuşatan, kin ve düşmanlığı eriten, nefretin yerine sevgi ve muhabbeti getiren, insanları birbirine sevdiren, huzurlu bir ortamda beraberce yaşamalarını sağlayan ilahi bir duygudur. Bu ilahi lütuf olup insani değerlerin başında yer alan Merhamet sadece bir acıma hissi veya iyilik yapma isteğinden ziyade, insanları sürekli olarak doğru, erdemli, olumlu ve dengeli davranışlara yönelten rahmani bir duygudur.
Merhamet duygusunu yaratılmışların en üstünü olan insanın fıtratına koyan yüce Allah tır. İslam’ın öngördüğü merhamet tüm mahlukatı içine alacak kadar geniş kapsamlıdır. Kainattaki her şey merhamet ile yaratılmış, merhamet ile varlığını sürdürmektedir. Anne, baba, çocuklar, kadınlar, yaşlılar, yetimler, kimsesizler, hastalar ve yoksullar başta olmak üzere esen rüzgar, yağan yağmur, uçan kuş açan çiçek, yeşeren otlar ve kısaca bütün kainat, rahmeti sonsuz olan Allah’ın merhameti ile canlanmakta ve ahenk içinde varlığını devam ettirmektedir.
Allah’ın yarattığı her şeye merhametli davranmak müminlerin görevlerindendir. sevgili Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Merhamet edene Rahman olan Allah da merhamet eder. Siz yerdeki bütün mahlukata merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 58). Başka bir hadisi şerifte de şöyle buyurur: “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” (Buhari, Edeb, 27). Onun bu buyruğunu dikkatle dinleyen Müslüman Allah’ın rahmet ve bağışlanmasına giden yolun başta insana olmak üzere diğer tüm yaratılmışlara da merhametli olmaktan geçtiğini bilir. Yaratılanı yaratandan ötürü sevmeyi düstur edinir.
Öyleyse “Alemlere rahmet olarak gönderilen” büyük, küçük, zengin, fakir, Müslüman olsun olmasın herkesi merhamet ile kucaklayan, gönlünü almadığı bir fakir, başını okşamadığı bir yetim bırakmayan Allah Resulüne ümmet olma şerefine eren Müslüman da merhamet sahibi olmalıdır. Zira sevginin, kardeşliğin ve yardımlaşmanın kaynağı merhamettir. Kararmış ve paslanmış gönülleri açmanın anahtarı da merhamettir. Merhametten nasibini alamayan insan zalimdir. Merhamet duyguları olgunlaşmamış insan başkasını sevmez ve kendisi de sevilmez. Bu kısacık dünya hayatında imtihan şuuruna ermiş her Müslüman’ın görevi, makamı ve mevkisi ne olursa olsun merhametli olmasıdır. Yine Allah Resulü haber vermiştir ki günahkar bir kadın, susuzluktan kıvranan bir köpeğe kuyuda su çıkarıp içirdiği için af edilmiş diğer bir kadın da eve hapsedip aç susuz bıraktığı bir kedi yüzünden cehenneme gitmiştir.
Öyleyse her Müslüman yaşadığı topluma, çevreye, insanlara ve bütün canlılara karşı merhametli olmalıdır. Müslüman merhameti ölçüsünde yüceleceğini, merhametin zıttı olan zulüm ve insafsızlığa düştüğü ölçüde alçalıp zelil olacağını bilmelidir. Unutmayalım ki toplum merhamet sahibi bireylerin omzunda yükselir, huzur ve saadet bulur. Bu bakımdan insan önce kendine merhamet etmeli, Allah’a iman resulüne ümmet olmayı tercih etmelidir. Allah’ı tanımayan, Allaha kulluk etmeyen Müslümanca yaşamayı gericilik olarak gören kimse, bizzat kendine karşı merhametsizlik etmiştir. Anne ve babasına bakmayan, yaşlanınca onları evden uzaklaştırmaya kalkan evlat, çocuklarını iyi terbiye etmeyen, onları İslam’ın nurundan mahrum bırakan anne ve babalar büyük bir merhametsizlik etmiş olurlar. Gücü yettiği halde akrabalarına, komşularına ve yoksunlara el uzatmayan kimse merhametsizlik etmektedir.
Yüce dinimiz İslam, sevgi şefkat ve merhamet dinidir. Bizden de şefkat ve merhamet ölçülerine dikkat etmemizi istemektedir. Çünkü merhamet ve şefkat, insanı asıl merhamet sahibi olan Allah’a yaklaştırmakta ve O’na dost yapmaktadır. O hâlde gayesi Allah’a yaklaşmak olanın yolu, merhametli ve şefkatli olmaktan geçer. Dolayısıyla her mümin, cennete giden yolun merhametli olmaktan geçtiğini bilmelidir.
Cenâb-ı Hak, bizleri dâimâ Peygamber Efendimiz’i tebessüm ettirecek güzel hal ve hareketlerle tezyin (süslesin) etsin. Bütün mahlûkâta karşı şefkat ve merhameti gönüllerimizin bitmez tükenmez hazinesi eylesin. Amin.