Sözlükte “güven içinde bulunmak, korkusuz olmak” anlamındaki emn (emân) kökünden türeyen îmân “güven duygusu içinde tasdik etmek, inanmak” demektir. Sözlükte “boyun eğme, alçak gönüllülük, itaat, kulluk, tapma, tapınma” anlamlarına gelen ibâdet dinî bir terim olarak insanın Allah’a saygı, sevgi ve itaatini göstermesi, O’nun hoşnutluğunu kazanmak niyetiyle ortaya koyduğu belirli tutum ve gerçekleştirdiği davranışlardır. Ahlâk ise Arapça’da “seciye, tabiat, huy, karakter” gibi mânalara gelen "hulk" veya "huluk" kelimesinin çoğuludur.
İslam dinini iman, ibadet ve ahlak olmak üzere üç ana bölümde incelemek mümkündür. Bunlar birbirleriyle sıkı bir şekilde ilintilidirler. İman zorunlu olarak ibadeti, iman ve ibadet de güzel ahlak sahibi olmayı gerektirir. Bir başka deyişle imansız bir ibadetten, ibadetsiz bir ahlaktan bahsedemeyiz. İslam dinini bir binaya benzetecek olursak, iman binanın temelini, ibadet duvarlarını ahlak da binanın çatısını ifade eder. Bunlardan biri eksik olunca bina herhangi bir işe yaramaz.
Nitekim Hz. Âişe annemize (Radıyallahu anhâ)’ya Resulüllah’ın ahlakı sorulduğunda şöyle demiştir: Nebiyy-i Muhterem sallallahu aleyhi ve sellem’in ahlâkı Kur’an idi. (Müslim, Müsâfirîn 139. Ayrıca bk. Nesâî, Kıyâmü’l-leyl 2)
Yüce Rabbimiz Fecr suresi on dördüncü ayette şöyle buyuruyor: “Çünkü Rabbin her şeyi yakından izlemektedir”. İşte Allaha hakiki manada iman eden bir Mü’min, bu şuurla hareket etiğinde elbette ahlakı da güzel olacaktır. Yani bu bilinçte olan bir Müslüman çok iyi bilir ki insanı yaratan ve yaşatan Rabbi onu başıboş da bırakmamış ve aynı zamanda onun hal ve hareketlerini de ilahi kamerayla kayıt altına almıştır. Elbette bir insan, her hareketinin kaydedildiğini bilirse muhakkak ki hal ve hareketlerine azami derecede dikkat edecek ve aynı zamanda ibadet ve sair vazifelerini de en güzel şekilde yerine getirecektir.
Sağlam bir imana sahip olan her Mü’mün, bütün davranışlarının onu yaratan Rabbi tarafından murakabe edildiğine ve bunların vazifeli melekler tarafından da kayıt altına alındığına inanır. Dünyada yaptıklarından dolayı kıyamet gününde hesaba çekileceğine ve hiçbir şeyin Allah'a gizli kalmayacağını bilir. Hulasa iyilik ve kötülüğün karşılıksız kalmayacağına yürekten inanır ve bu sorumluluk bilinciyle hareket eder.
Konumuzla alakalı başka bir ayette de Yüce Allah şöyle ferman etmektedir:
“İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” (Kaf, 50/18)
Her Cuma gönü Cami Hocalarımızın ikinci hutbeden sonra okuduğu bir ayeti kerime vardır; Nahl Suresi 90. Ayet: "Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı, akrabaya karşı cömert olmayı emreder; hayâsızlığı, kötülüğü ve zorbalığı yasaklar. İşte Allah, aklınızı başınıza alasınız diye size böyle öğüt veriyor." Bu Ayet-i Kerime, Mü’minlere Cenab-ı Hakkın üç emir ve talimatını hatırlatmaktadır: Bunlar Adalet, İhsan ve akrabaya yardımdır.
Burada, yukarıda zikrettiğimiz ayette emredilen üç husustan konumuzla ilgili olan "İhsan"ı açıklamaya çalışacağım. Burada ihsan: “Kulun Allah’a karşı hissettiği derin saygı, bağlılık ve itaat ruhunu ve bu ruh halinin ürünü olan iyi davranışları kapsar.
Hz. Peygamberden rivayet edilen ve “Cibrîl hadisi” olarak şöhret kazanan hadiste de İslam dini; İslam, İman ve İhsan olarak üçe ayrılmıştır. Bunlar topyekûn İslam Dinini ifade eder. Ayrıca bu hadiste Cebrail Aleyhisselam, Hz. Peygambere “İslam nedir?” diye sorarak ameli, “İman nedir?” diye sorarak da itikadi kısmı ayırmıştır. Bu hadiste Hz. Peygamber (as) ihsanı şöyle tanımlamıştır; “İhsan: Allah’ı görür gibi ibadet etmendir; çünkü sen O’nu görmesen de O seni görmektedir.” (Buhârî, “Tefsîr”, 31/2; “Îmân”, 37; Müslim, “Îmân”, 5-7).
Yukarıdaki örneklerde bahsi geçen ihsan, ahlak olarakta nitelendirilebilir. Çünkü insanın Allah'a ve O'nun kullarına karşı davranışlarına dikkat etmesi ve ilkeli davranması ahlakın ta kendisidir. Ahlakın, birey ve toplum hayatındaki önemine binaen Rabbimiz, Peygamberini ahlakı üzerinde vasıflandırıp onurlandırmış ve “Sen elbette üstün bir ahlâka sahipsin.” iltifatında bulunmuştur.(Kalem sûresi, 4)
Kâinatın efendisi Hz. Muhammed (as) da ahlaka çok önem vermiş ve bir Hadislerinde şöyle buyurmuştur: “Ben, (başka değil, sadece) (iyi), güzel ahlâkı tamamlamak (uygulamak) için gönderildim.” (HM8939 İbn Hanbel, II, 381)
Başka bir hadislerinde ise, “Kıyâmet gününde mü’min kulun terâzisinde güzel ahlâktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allah Teâlâ çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseden nefret eder.” buyurmuştur. (Tirmizî, Birr, 62/2002)
Yüce Rabbimiz Zariyat suresi 56. Ayette: “Ben cinleri ve insanları, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım” buyuruyor. Asr suresinde ise bu kulluğun gerçekleşmesi ve ziyana uğrayanlardan olunmaması için nelerin yapılması gerektiğini, kulluk yapılırken nereden başlanması gerektiğini bildirmiştir. Bu mübarek sureden anlıyoruz ki kulluğun ilk adımı imandır. Çünkü iman olmadan ibadetin hiçbir önemi yoktur. Kulluğun ikinci adımı ise imanın ibadetle beslenmesidir. Aksi takdirde iman zayıf kalır ve imandan beklenen fayda gerçekleşmeyecektir. Sonraki aşamalarda ise kişinin Müslüman kardeşlerine karşı insani ve ahlaki görevlerini yapmasıdır.
Sonuç olarak İman, İbadet ve Ahlak üçlüsü bir araya geldiğinde beklenen fayda hasıl olacaktır, ancak bu üç prensipten özellikle İman olmazsa diğerleri hiçbir anlam ifade etmeyecek, şayet iman olur ve diğerleri eksik olursa o zamanda imandan beklenen fayda hasıl olmayacak ve kul ile Allah arasındaki münasebet eksik ve zayıf kalacaktır.