Sözlükte bilgi kelimesi: “Bir iş veya konu hakkında bilinen şey” anlamındadır. Terim anlamı ise: “Bir önermenin doğru olduğunu ya da olabileceğini bilme” anlamındadır. Bilgiyi; gündelik bilgi, dinsel bilgi, teknik bilgi, sanat bilgisi, felsefi bilgi ve bilimsel bilgi şeklinde tasnif etmek mümkündür.

Kur’an-ı Kerîm’i araştırdığımızda doğru bilginin kaynağı olarak 3 şeyin öne çıktığı görülmektedir: Akıl, duyu ve vahiy kaynaklı bilgilerdir. Diğer bilim insanlarına göre ise bilginin kaynağının akıl, deney, gözlem ve sezgi olduğunu söylemişlerdir.

İslam dini doğru bilgiye ulaşmak için çeşitli kaynaklar sunar. İlk olarak, Kur’an en temel kaynaktır ve Müslümanlar için rehber niteliğindedir. Kur’an, Allah’ın kelamı olarak kabul edilir ve İslam’ın temel prensiplerini içerir. Ayrıca, Hadisler de önemli bir kaynaktır. Hadisler, Hz. Peygamberin sözlerini, eylemlerini ve onayladığı hususları içeren rivayetlerdir. Bu hadisler, İslam dinin uygulanmasında rehberlik eder. Diğer bir kaynak ise İslam alimlerinin eserleridir. İslam alimleri, İslam’ın farklı konularında derinlemesine çalışmalar yapmış ve bu çalışmalarını kitaplara dökerek bilgi birikimlerini paylaşmışlardır. Bu eserler, İslam inancının anlaşılmasına ve doğru bilgiye ulaşmaya yardımcı olur. Son olarak, Müslüman toplumun deneyimleri de önemli bir kaynaktır. Müslümanlar arasındaki tartışmalar, tecrübeler ve yaşanan olaylar da doğru bilgiye ulaşmak için değerli birer kaynaktır. İslam inancında doğru bilgiye ulaşmanın anahtarları bu kaynaklarda gizlidir.

İnsan, bilgi elde etme iradesi ve kazandığı bilgiyi kullanabilme yeteneği ile diğer canlılardan ayrılmaktadır. Bu sebeple bilgi, öteden beri âdemoğlunun ayrılmaz bir parçası olagelmiştir. Günümüz bilgi çağında bilgi üretmek, ürettiği bilgiyi yayın yolu ile paylaşmak ve başkasının ürettiği bilgiden haberdar olmak ne derecede önemli ise doğru bilgiye erişmek ve doğru bilgiyi araştırmak da o derece önemlidir.

Kur’an-ı Kerîm bu gerçeğe pek çok ayetle işaret eder. Mesela Allah Teâlâ “Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra 36) buyurarak, insanın bilmediği bir konuda söz söylemesi, hüküm vermesi, bilgisizce davranması, bilmediği tanımadığı kişiler hakkında ileri-geri konuşması, daha özel olarak yalancı şahitlik yapması, iftira atması, kısaca bilgi sahibi olmadan tahmine göre herhangi biri için maddî veya manevi zarara yol açacak şekilde konuşması ve hareket etmesi yasaklanmaktadır. İnsan ya duyduğu ya gördüğü ile veya akıl ve vicdanıyla hareket eder; yani bilgilerimiz ya habere ya gözleme ya da akla dayanır. Ayette bu bilgi kaynaklarının doğru kullanılması gerektiği, bunlardan sorumlu olunduğu ifade edilmektedir.

Doğru bilgiye ulaşmanın ve doğru bilgiyi araştırmanın en önemli olduğu yerlerden birisi de gönümüz teknoloji çağında olmamız hasebiyle sosyal medyadır. Sosyal medyanın yaygınlığı ve şöhreti, ona olan güveni de artırmış ve bu nedenle çoğu insanda sosyal medya aracılığı ile ulaştığı bilgilere sorgulamadan güvenme eğilimi gelişmiştir. Bu eğilimin bir sonucu olarak kullanıcılar, rastladıkları her haberi, hızlıca beğenme ve paylaşma yoluna gitmektedirler. Fakat gerek şahısların gerekse toplumun ciddi zararlar görmesine neden olabilecek haberlerin güvenilir kaynaklardan teyit edilmeden diğer insanlara aktarılması ahlâkî, hukukî ve dinî sorumluluk doğurmaktadır. Gerçekdışı haberlerin kolayca üretilebildiği ve dolaşıma sokulabildiği sosyal medyada diğer insanlara zarar verecek iftira, yalan ve karalama içeren paylaşımlara bir Müslümanın bilerek veya bilmeyerek destek vermesi, onların daha da yayılmasına sebep olması, aynen gündelik hayatta olduğu gibi sorumluluk gerektiren hususlardandır. Fakat çeşitli nedenlerden dolayı insanlar, dijital ortamlarda bu tür hassasiyetlere fazla dikkat etmemekte, günah veya mekruh sayılabilecek davranışları sosyal medyada çok daha rahat sergileyebilmektedirler. Müslümanın, hayatın her anında imtihan edildiğine iman etmesi hasebiyle başta Yaratıcısına olmak üzere ailesine, akrabalarına, komşularına, çevresine velhâsıl tüm insanlara karşı sorumlulukları vardır ve bu hakikat, sanal ortamlarda da geçerlidir.

Yine aynı şekilde haberlerin daha çok tıklanması için özellikle başlıkların abartılarak verilmesi, gerçekdışı olayların kurgulanması, seslerin montajlanması, görüntü ve fotoğraflarla oynanması, sosyal medyada sıklıkla karşılaşılan manipülatif davranışlardır. Özellikle yapay zekâ uygulamaları yardımıyla orijinal videodaki yüzleri değiştirerek bir başka yüz fotoğrafını maske olarak videodaki kişiye ekleyebilen deepface teknolojisi, günümüzde sahte videolar yapma konusunda ulaşılan noktayı göstermesi açısından oldukça dikkat çekicidir.

Hucurât suresinin 6 ayetinde Rabbimiz: “Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.” buyurarak Müslümanlara, fasık bir kişinin haber getirmesi halinde acele etmeyerek haberin doğruluğunu araştırmaları emredilmiştir. Günümüz sosyal medya platformlarında sahte kullanıcı hesaplarından veya dinî ve ahlâkî hassasiyet açısından tanınmayan kişilere ait hesaplardan yapılan paylaşımların gerçekdışı olma ihtimali her zaman vardır. Bu durumda bir Müslümanın, ilgili ayetin hükmü gereği üçüncü şahıslara maddî veya manevî zarar verebilecek paylaşımları beğenme, yayma ve üzerinde yorum yapma hakkı yoktur.

İslam’da habere ve bilgiye erişimde doğruyu araştırmak ve gerçeğe ulaşmak için Rabbimizin bizden istediği ve rızasına uygun bir şekilde çabalamaya gayret göstermemiz gerekir. Bu dünyanın bir imtihan merhalesi olduğunu ve ömrümüzü tükettikten sonra Allah’ın huzurunda tüm bu yapıp ettiklerimizden sorumlu olacağımızın bilincinde olmamız gerekmektedir.