Değerli okurlar!
Her toplum geleceği için neslini terbiye ediyor. Bu, duygusal bir durum olabilir. Ama İslam dini, dini yaşantısını devam etmek için bu terbiyeyi bir görev ve sorumluluk olarak telakki etmiş. Başta ebeveyn olmak üzere, herkes kendi çapında bundan sorumludur. Kitabımız Kur'an-ı kerimde Allah buyuruyor: “Ey iman edenler! Kendinizi ve aile efradınızı yakıtı insan ve taş olan ateşten koruyun!” (Tahrim, 6)

Kur'an-ı kerimde, nefsimizi ve aile efradımızı, yakıtı insan ve taş olan Cehennem ateşinden korumamız emredilmektedir. Kısa bir hayat için evladımızı dünya felaketlerinden korumaya çalıştığımız gibi, ebedi felakete duçar olmaması için ahiretini de korumamız lazımdır. Bir babanın, evladını Cehennem ateşinden koruması, dünya ateşinden korumasından daha mühimdir. Cehennem ateşinden korumak da, imanı ve farzları ve haramları öğretmekle ve ibadete alıştırmakla ve kötü arkadaşlardan ve zararlı yayınlardan korumakla olur. Dini hayatı bize yüklemiş Allah, dünyevi, geçim hayatını ise üstüne almış. Eğitim dediğimiz terbiye, başta anne – babanın görevidir.  Bu görevden bazı noktalara değineceğiz. Kötülüklere karşı çocuklar uyarmalıdır. Kötü ve tehlikeli çevreyi öğretmelidir.  Genellikle fenalıkların başı, kötü arkadaştır. Kötü arkadaşları, çocuğun, küstah, yalancı, hırsız, bağımlı ve saygısız olmasına sebep olabilir. Senelerce de bu kötü huylardan kurtulamaz.

Ne zaman çocukta iyi bir hareket görülürse, onu takdir etmeli, mükâfatlandırmalıdır. İnsanların yanında bazen onu övmelidir. Amcası benim çocuğum böyle yaptı diyerek iyiye teşvik etmelidir. Nazar değer diye korkmamalıdır. Bir kabahat işler veya kötü bir söz söylerse birkaç defa görmezden gelmeli, (onu yapma) dememeli, azarlamamalıdır. Sık sık azarlanan çocuk, cesaretlenir, gizli yaptıklarını açıktan yapmaya başlar. Yaptığı kötü işlerin zararı, kendisine tatlı dil ile anlatılmalı, ikaz edilmelidir. Yapılan iş, dine aykırı ise işin zararı, fenalığı ve neticesi anlatılarak, o kötü işe mani olmalıdır.

Baba, baba olduğunu, büyük olduğunu hissettirmelidir. Her gün bir müddet oynamasına izin vermelidir ki, çocuk sıkılmasın. Çocukla oynanmalı, enerjisini dışarıya çıkarsın. Sıkılmak ve üzülmekten kötü huy hasıl olur ve kalbi körleşir. Hiç kimseden para istemesine müsaade etmemeli, fazla konuşmamasını, büyüklere saygıyı öğretmelidir. İyi insanların güzel hallerini anlatıp, onlar gibi olmaya, kötü insanların kötülüklerini anlatıp, onlar gibi olmamaya dikkat etmesi öğretilmelidir. Hikâye ve kıssalar anlatılmalı; bazen kendisine okutmalı.

Çocuğa her istediğini almak ve lüks içinde yaşatmak uygun değildir. Büyüyünce de her istediğini ele geçirmeye çalışır; fakat bunda muvaffak olamayınca hayale uğrar, isyankâr olur. Kendimiz helal yediğimiz gibi çocuklarımıza da helal yedirmeliyiz. Haramla beslenen çocuğun bedeni, necasetle yoğrulmuş çamur gibi olur. Böyle çocuklar da pisliğe, kötülüğe meylederler.

Çocuğa, israf etmemesini, kanaatkâr olmasını öğretmelidir. Bazen de yavan ekmek yemeye alıştırmalıdır. Kötü yerlere gitmesine mani olmalıdır! Çocuk kötülerin yanında ahlaksız, yalancı ve hayâsız olur.

Tevazu sahibi ve kibar olması öğretilmelidir. Başkalarından bir şey almanın, el-avuç açmanın zillet olduğu, veren elin alan elden üstünlüğü bildirilmelidir. Cimriliğin çirkinliği öğretilmelidir.

Başkalarının yanında edepli oturması, ayakları üst üste atmaması, laubali hareketlerden uzak durması telkin edilmelidir.Doğru da olsa, çokça yemin etmesine izin vermemelidir. Büyüklere hürmetin, yerini onlara vermenin ve herkesle iyi geçinmenin önemi anlatılmalıdır.Çocuğu daha küçükken namaza alıştırmalıdır. Büyüyünce namaz kılması zor gelebilir. Başkasının malını çalmayı, haram yemeyi, yalan söylemeyi gözünde çirkin gösterecek şekilde anlatmalıdır. Böyle yetiştirip buluğa erince, bu edeplerin inceliklerini ona söylemelidir.

Her işi âdet olarak yapmaması, niyetle, şuurla yapmasının; Allah rızası ve kulluk bilinci içerisinde yapıldığını anlatılmalıdır. Mesela, yemekten maksat, kulun Rabbine ibadet etmesi, insanlara, vatanına, milletine faydalı hizmetlerde bulunması, insanların saadeti için çalışması olduğu öğretilmelidir. Dünyadan maksadın, ahiret için azık toplamak olduğu, zira dünyanın kimseye kalmadığı, ölümün çabuk ve ansızın gelebileceği anlatılmalı. Küçük yaşında böyle terbiye edilirse, taş üzerine yazılan yazı gibi olur ve kolay kolay silinmez.

Peygamber efendimiz buyurdu ki: “Bütün çocuklar, Müslümanlığa elverişli olarak dünyaya gelir. Daha sonra, ana-babaları onları Hristiyan, Yahudi ve dinsiz yapar.”  
Hadis-i şerifte belirtiği gibi çocuklara Müslüman olarak dünyaya geldikleri, İslam’ı gönüllerine yerleştirilmeli ve ortadan kaldırmaya çalışanlara karşı uyanık olmalarını tembihlenmeli.

İslam dinine karşı olanlar, bu mühim noktayı anladıkları içindir ki, gençliğin ele alınması birinci hedefe koymuşlar. ‘Çocukları dinsiz olarak yetiştirmeliyiz’ diyorlar. İslamiyet’i yok etmek ve Allah’ın emirlerinin öğretilmesini ve yaptırılmasını engellemek için, Gençlerin kafalarını karıştırıyorlar. Küçük iken bu bilgiler onlara verilmelidir. Din cahillerinin hilelerine,  yalanlarına aldanmamalı, çocuklarımıza sahip olmalıyız. Onlara sahip olmak da, dinimizin emirlerine uygun olarak yetiştirmekle olur. Ahlakı değiştirmek mümkün olduğu için Peygamber efendimiz, “En iyi Müslüman ahlakı en güzel olandır.” (Tirmizi, 1162)  Zaten din, güzel ahlak demektir. Şu halde dinin emrine uyup yasak ettiğinden kaçan, huyunu değiştirip güzel ahlaklı olur. Güzel ahlaklı olan da iki cihanda rahat olur.  Peygamber Efendimiz, (s.a.v.)  “Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir bağışta bulunmuş olamaz.”  (Tirmizi, 1951) demiş. Dünyada göz aydınlığı için Peygamber terbiyesi ile evlatlar eğitilmeli; Ahirette, ebedi yurtta kurtuluşa ve mutluluğa kavuşmaları için de Sahabeler gibi yaşanmalı.