Kaza ve kadere iman konusunu anlatmaya başlamadan önce şu hususu hatırlatmakta fayda görüyoruz. Ne kadar da anlatılırsa anlatılsın veya muhataplar tarafından ne kadarda iyi anlaşılırsa anlaşılsın gaybi bilgi olmasından dolayı kaza ve kadere iman meselesinin tam anlamıyla izah edilmesi ve anlaşılması zordur. Bir meyve ile onun tadını anlatmaya benzer. Kaza ve Kader’in tarifini meyvenin şekline, anlamayı ise meyvenin tadına benzetebiliriz. Meyvenin şeklini izah etmek kolay olsa da tadını anlatmak o kadar zordur. Bu sebeple bir insana bir şeyin tadını tarif etmektense o kişiye o şeyi vermek ve tadını anlamasını kendisine bırakmak daha kolay ve daha anlaşılır olacaktır.
Kader ve kazâya iman, her şeyin Allah'ın takdirine bağlı bulunduğuna işaret eden âyetlerin yanı sıra ilâhî ilmin, olmuş ve olacak tüm varlık ve olayları kuşattığını belirten âyetlerde ısrarla vurgulanmıştır. Kader konusu ile ilgili bazı âyetler ve bu ayetlerin meâlleri şöyledir: "...O'nun katında her şey bir ölçü (miktar) iledir" (Ra‘d 13/8). “...Her şeyi yaratıp ona bir nizam veren ve mukadderatını tayin eden Allah, yüceler yücesidir.” (Furkan 25/2). “ De ki: “Bizim başımıza ancak, Allah’ın bizim için yazdığı şeyler gelir. O bizim yardımcımızdır. Öyleyse mü’minler, yalnız Allah’a güvensinler.” (Tevbe 9/51).
Hz. Peygamber de Cibrîl hadisi diye bilinen hadiste açıkladığı üzere, kadere iman, iman esaslarındandır. Bu hadiste geçtiğine göre Cebrâil (a.s.) Peygamberimiz’e: “İman nedir?” diye sormuş, o da: “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, hayır ve şerriyle kadere inanmandır.” cevabını vermiştir. (Müslim, “Îmân”, 1; EbûDâvûd, “Sünnet”,15).
Kader ve kazâya iman yüce Allah’ın ilim, irade, kudret ve tekvîn sıfatlarına inanmak demektir. Bir başka deyişle bu sıfatlara inanan kimse, kader ve kazâya da inanmış olur. Bu durumda kader ve kazâya inanmak demek, hayır ve şer, iyi ve kötü, acı ve tatlı, canlı ve cansız, faydalı ve faydasız her ne varsa hepsinin Allah’ın bilmesi, dilemesi, kudreti, takdiri ve yaratması ile olduğuna, Allah’tan başka yaratıcı bulunmadığına inanmak demektir. Unutulmaması gereken bir nokta ise her şey Allah’ın yaratması iledir ama Allah’ın hayra rızası vardır şerre rızası yoktur. Bunun anlamı şudur: İyilikler Allah’ın dilemesi ile olurken, kötülükler ise insanın istemesi Allah’ın istenilen bu şeyi dilemesi iledir. İnsan istemese dahi Allah kulu için her zaman hayırlı olanı verir, fakat kul hayırlı olanı değil de şerli olanı ısrarla yapmak isterse o zaman Yüce Allah’ta o şerri yaratır.
Kader konusunda düşünülmesi gereken bir husus da şudur. İyi işlerle yoğunlaşıp her daim güzellikler içerisinde olmayı arzu edenler kaderi aklına bile getirmezler. Yapmış olduğu güzel bir iş için kaderim böyleymiş ne yapalım diyen birine hiç rastlanmamıştır. Mesela namaz kılan, zekat veren, hacca giden bir kişinin “Ne yapalım elden bir şey gelmez kaderimiz böyleymiş, o sebepten ibadetlerimi yapıyorum.” dediğine pek şahit olmamışızdır. Bunun aksine, yanlış yapan, hatalı işlerle uğraşan ve bunun sonucunda kendi sorumluluğundan kaçanların sığındıkları, psikolojilerini rahatlamaya çalıştıkları en önemli sığınak “kader” olmuştur. Her ne zaman bir günah işlesek veyaharamabulaşsak, sorumluluğumuzu hafifletmek, sanki kendi suçumuz hiç yokmuş gibi hataları görmezlikten gelmek için, “Kaderimiz böyleymiş ne yapalım!” sözü ağzımızdan hiç düşmemektedir. Suçlu olanlar hatalarını ya şeytana yüklemekte, yada “Kaderim böyleymiş, ne yapabilirim?” diyerek kendi sorumluluğundan kaçma eğilimi göstermektedirler.
Aslında hepimiz başına gelen her şeyi kaderden bilmekteyiz. Bu doğru ve en güvenilir davranış şeklidir. Yanlış olan husus ise, sorumluluğumuzu unutmamızdır. Çünkü insanlar kaderi bahane ederek, kendilerini sorumluluktan kurtaramazlar. Bir insan, “Allah böyle yazmış, kaderim böyleymiş, alın yazım buymuş, bu şekilde takdir etmiş, ben ne yapayım?” diyerek günah işleyemeyeceği gibi, günah işledikten sonra da kendisini suçsuz gösteremez, kaderi mazeret olarak ileri süremez. Çünkü bu fiiller, insanlar böyle tercih ettikleri için, bu seçime uygun olarak Allah tarafından yaratılmışlardır. Biz, bize düşeni tam ve kâmil anlamıyla yerine getirmeli, gerisini Yüce Yaratanımıza bırakmalıyız. Zaten tevekkülün asıl anlamı da bu değil midir?
Kader ve kazâya inanmak iman esaslarındandır. Ayrıca sır olan kaderin iç yüzü Allah’tan başkası tarafından bilinememektedir. Kader ve kazâya güvenip çalışmayı bırakmak, olumlu sonucun sağlanması yada olumsuz sonuçların önlenmesi için gerekli sebeplere sarılmamak ve tedbirleri almamak, İslâm’ın kader anlayışı ile bağdaşmaz. Allah her şeyi birtakım sebeplere bağlamıştır. İnsan bu sebepleri yerine getirirse Allah da o sebeplerin sonucunu yaratacaktır. O halde insanlar, Allah’ın kulları olarak sorumluluklarını bilip doğru, iyi, güzel, hayırlı şeyler işleyip, yanlış, kötü, çirkin ve şer davranışlardan uzaklaşmalı, böylelikle dünya ve âhirette güzel karşılıklara ve mükâfatlara ulaşmaya çalışmalıdırlar.
Yüce Rabbim doğru bir inanç üzerinde yaşamayı, iman ilkelerini en güzel şekilde benimsemeyi, ibadetlerimizi yerine getirmeyi ve ahlaken olgunluğa ulaşarak dünya ve ahiret mutluluğunu kazananlardan olmayı bizlere nasip eylesin. Allah’a emanet olun.