Oruç ibadeti, insanı yaratılış amacına aykırı düşen tüm yönelişlerden koruyan ve manevi olarak ruhunu arındıran bir takva eğitimidir.
Takvâ; imân edip Allah’ın emir ve yasaklarına uyarak, ona karşı gelmekten sakınmak; dünya veya âhirette insana zarar verecek ve azaba sebep olabilecek inanç, söz, fiil, kötü olabilecek her türlü davranışlardan ve her türlü günahtan korunmak demektir.
“Allah’ın emirlerine uyup yasaklarından kaçınmak” olarak insan hayatında yansımasını bulan takva, insanın bütün eylemlerinde ona manevî bir kalkan, onu kötülüklerden koruyan manevi bir zırhtır. İşte oruç, insanı kötülüklere karşı sağlam bir kalkana dönüştüren bir ibadettir. Oruçla belki mümin belirli bir vakit kendisini ve nefsini dünyanın fani azıklarından mahrum etmiştir ama en iyi azık olan takvaya ulaşmıştır.
Allah’ın, “Azıklanın, en iyi azık takvadır.” kelamı bizler için dikkat çekicidir. (Bakara, 2/197). “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız ve takvaya erişmeniz için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.” (Bakara, 2/183) diyerek bizleri oruç tutmayı emreden rabbimizdir. Orucun hedefi, takvaya erişmektir. Mümin böylece her türlü değersiz ve faydasız duygudan arınacak, salih amellereve Allah’ın rızasına uygun güzel ameller işlemeye yönelecektir. Allah’ın insanların aç-susuz kalmasına elbette ihtiyacı yoktur.
Oruç tutmayı emreden ayetin sonunda “umulur ki sakınırsınız” ifadesi korunmaya yani takvaya işaret eder. Nitekim insan üzerinde etkili olmayan oruç için Hz. Peygamber: “Nice oruç tutan insanlar vardır, onun yanına kalan sadece açlık-susuzluktur.” buyurur. (İbn Mâce, “Sıyâm”, 21). “Oruç, zırhtır.” (Buhârî, “Savm”, 10.) hadisi de orucun kötülüklere kalkan olması ve aynı zamanda iyilik duygularını güçlendirmesi hâlinde anlam kazanacağını bildirir. Buna göre orucun mümin üzerindeki en önemli etkisi helal bilincini pekiştirmesidir denilebilir. Zira imsak vakti ile akşam ezanı arasında normal zamanlarda helal olan birtakım eylemlerden uzak kalan bir mümin terk ettiği bu helaller ile haramlara hiç yaklaşmayacağının sözünü vermektedir. Müslüman, tuttuğu oruçlar sayesinde ruhunu ve gönlünü takva ile beslemişti.
Oruç sayesinde açlığın ne anlama geldiği anlayan müminler, yetim, yoksul, aç ve fakir insanların yardımına daha bilinçli bir şekilde koşarlar. Nasıl ki huşû içinde kılınan makbul bir namaz, kulu hayâsızlık ve kötülükten alıkoyarsa, hakkıyla tutulan bir oruç da günahlara karşı bir koruyucu bir zırh hükmündedir. Nitekim orucun farz kılındığını bildiren takva vurgusu oruçtan maksadın; “takva’ya ulaşmak olduğunu ve günahlardan titizlikle sakınmamız gerektiğini beyân etmektedir. Şayet tuttuğumuz oruçlar, bizde bir takvâ hassâsiyeti ve manevi bir ruh hali meydana getirmiyorsa, durumumuzu gözden geçirmeliyiz.
Nerede hatâ yaptığımıza bakmalıyız. Orucun feyz ve maneviyatını zedeleyen kusurlarımızı ortadan kaldırmaya yönelmeliyiz. Orucun zâhirî şartlarına ek olarak, özellikle takvâ cihetine de dikkat etmeliyiz ki, o, oruç bizim için Cehennem’e kalkan olsun ve bizi ayetin ifadesiyle takvaya ulaştırsın.